Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sanırım, Belki ve Galiba!

Bir süre ara vermem gerekiyor. Özür dilerim. Döner miyim, ne zaman gelirim, hiç... hiç bilmiyorum! 

İçimin Yarası Derin

Tam 6 gündür blogumda kıpırtı yok, beni takip edenler bilir normalde böyle uzun aralar vermem. Fakat uzunca bir süredir keyifsizim. Beni yazmak için tekrar harekete geçirecek olan şeyin böyle acı bir olay olmamasını dilerdim! Lakin anlatacaklarım var: 23.10.2011 ülkem bir kez daha kötü bir haberle uyandı! Haber kötüydü, çok kötü! Kandilli Rasathanesi merkez üssü Tabanlı olan 6.6 büyüklüğünde bir depremi açıkladı. Depremin büyüklüğü Amerika Jeoloji Merkezi tarafından 7.3 olarak açıklanmıştı. Üstelik ilk veriler depremin 6.6'dan çok daha büyük olabileceğini söylemesine rağmen Kandilli, lokal ölçekti oydu buydu derken kendisinin birincilik derdine düştü. En birinci biziz ilk biz haber verdik, sonra da revize ettik gibi bir yarış içine girdiler! Bu durum ilk falsomuzdu. Ölçeğin yanlış verilmesi değil; birincilik derdine düşülmesi...  Bunun yanında ben bugün depremle birlikte ikiyle, onla, yüzle, milyonla çarpılmış; bedeli olmayan bir acıyı daha yaşıyorum! Memleketimde yeşeren

Momom

Resim
Sizi Ankara'dan bir güzellikle tanıştıracağım... Momo.  Mahallemin güzel esnafının güzel kedisi Momo! B u Ankara seyahatimde Annem'den ve can dostum V.'den sonra bana en katışıksız sevgiyi gösteren canlı O'ydu.  4 tane de yavrusu olmuş ama ben onları göremedim maalesef. Aslında  yavrulardan birini benimle İzmir'e göndermeye bile niyetlendiler ama ben kıyamadım. Bir yavruyu annesinden ayıramam... Ne olursa olsun! Momo, sanki yıllardır yolumu gözlüyormuş da beni görünce tarifsiz bir sevince bürünmüş gibi koşa koşa geldi yanıma! Zıpladı, oynaştı, sırnaştı. Ondan sonra bir güzel kendini sevdirdi. Ardından da böyle şahane pozlar verdi. Fonu bile güzel olsun diye yardımcı oldu bana! Şu kırmızı çiçekler eşliğindeki güzelliğe bakar mısınız?  Patisini öptüğüm... 

Ankara

Yarın akşam Ankara'ya gidiyorum. 3 gün kalacağım.  Mutsuzluğumu dindirip döneceğim! Mutsuzluğumu dindirmeye 3 güncük yeter mi? Mutsuzluğu dindirmeye bir nefes bile yeter!  Benden hayata ve Ankara'ya dair bir şey isteyen var mı?    Balmorhea 'yı dinleyin, beni vuruyor. Müziğin yalın hallerini seviyorum... Sözü olan her şeyden daha çok! Ben buraya bırakıyorum, isteyen ve beğenen cebine, çıkınına koyar. Koklar koklar bırakır... 

Ötanazi ve Kelimeler

Resim
*Neron’un hocası Seneca “ Bineceğim gemiyi, oturacağım evi seçiyorsam ölümümü de seçmeliyim” değişiyle bilinirmiş. Benim düşüncem o ki, kendi ölümünü seçme hakkı kişilere veya varsa kanuni temsilcilerine hukuken ve tıbben tanınmış ise dahi çok sıkı kontrol ve denetimlere tabii olmalıdır. Yaşam hakkı insanın en biricik ve en temel hakkıdır; bu nedenle gereğince ve hak ettiği tüm değeri görerek korunmalıdır. Ötanazinin kabul edildiği ülkelerde denetim mekanizması sağlam şekilde kurulamadığı takdirde engellenemez ve önü kesilemez anlamda olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Türkiye açısından değerlendirecek olursam; özellikle ülkemizdeki yoğun İslam inancı (ve ayrıca diğer tek Tanrılı dinler açısından "yaratıcı"nın mevcudiyetine olan inanç), ötanazinin karşısında yıkılmaz bir duvar olarak durmaktadır. Bu konudaki tartışmalarda ülkemiz düşünüldüğünde belki de bu yüzden olan hep şudur; önce dini inançlar sorgulanır, ardından ötanazinin tıbbi ve hukuki yönü konuşulur

Filmekimi 2011

Resim
Pek çoğunuzun bildiği üzere, Filmekimi bu yıl 10. yaşını kutlaması sebebiyle tarihinde ilk kez İstanbul dışına seyahat ediyor!(İzmir, Bursa, Diyarbakır, Konya, Trabzon) İstanbul'da yaşayanlar bunun bizler için ne büyük nimet olduğunu bilemez... Ben Ankara'da büyüdüğüm için festivallere uzak değildim ancak gelin görün ki İzmir, sinema ve festivaller konusunda gerçekten bitik durumda! Bu yıl bazı atılımlar oluyor gerçi daha iyiye gidecek gibi... Neyse efendim b en de filmekimi'nin şehrimizi ziyaret haberini alır almaz biletix'in biletleri satışa çıkaracağı günü ajandama uyarılı olarak kaydetmiştim.  O gün dündü ve geldi çattı! Sabahın 8.30'una kurduğum alarm zarıl zarıl çalmaya başlayınca, koşarak bilgisayarın başına geçtim. Amacım hemen en güzel yerden koltuk kapmaktı. Fakat koltuk seçilemediği gerçeği ile yüzleşince önce bir gerildim! Bir de lale kartı olmayana satış da yoktu ilk yarım saat kadar, bu nasıl iş kardeşim, bu ne saçma organizasyon diye hemen saydır

Şehir

Resim
Güzel bir şehrin, güzel bir sokağında yaşıyorum ben. İzmir! Evime giden yolda her akşam beş güneşi birden selamlıyor ve teknedekilere ya da orada olmayanlara el sallıyorum. Mutluluğumun aslı burada.  Bu şehre geldiğim günden sonra, takip eden 5 yılda hayatım tepetaklak olduysa da bugünlerde ilk defa bir şeylerin düzelmeye başladığını hissediyorum. En çok da kendimde! Düzelmek derken mevcut koşul ve kurallara uyum sağlamaktan bahsetmiyorum, sadece mevcudiyeti beni ben olmaktan çıkaran her türlü insanı ve şeyi defetmekten söz ediyorum.  Herkesten ayrık ve bağımsız şekilde düzelmek yani. Herhangi bir nedene bağlı olmaksızın mutlu olabilmenin tadını çıkarıyorum. Çünkü nedenlere bağlı olan mutsuzluklarımı bir bir yok ettim, bir daha geri edinmemek üzere! Hal böyle olunca, ilk defa yaşadığım şehrin de tadını çıkarabilmeye başladım. Hep söylediğim gibi, bir süre sonra İzmir'den de gideceğimi hissediyorum. Neden ve nasıl olacağına dair ise hiçbir fikrim yok, sadece hissiyat

Nostalji

Resim
Sırf şu nostaljiyi yaptıkları için uzun zamandır ters gittiğim Migros'u bundan böyle sevmeyi düşünebilirim! Şu hayatta gittiğim bir alışverişte ilk defa mutlu oldum, salak salak sırıttım hatta; yukarıdaki kamyonla rastlaştık da! (keşkül gibi titretmeyip düzgün çekebilseymişim daha manidar olacaktı.)  Ben kamyonun fotoğrafını çekerken insanların bana neden vebalıymışım gibi baktıklarını da anlamadım. Bizim memlekette böyle bir şey var. Herhangi bir beğeniyi ortaya çıkaran her türlü davranıştan kaçınılıyor. (Ha pohpoh ayrı, pohpohlamada gerçek bir beğeni olduğunu düşünmüyorum ama birbirini pohpohlamayı da herkes çok sever nedense) Altı üstü fotoğraf çektim kamyonun şoför mahalline oturup Migros'ta tur atmadım ki! Beğenileri söylemek lazım, dile getirmek lazım, göstermek lazım; ben öyle yapıyorum. Her konuda.  

***

Resim
Körpecik sanatçı ruhum, kan ağlıyor! Bu sanrı içinde imgeleme yakın sembolik düşler kraliçesinin değneğini elime alıp bu iğrenç intro ile şaheserimi sizlere arz etmek istedim amma ve lakin ruhumun kelebeğinin iç dökümsel sancılarına daha ne kadar vakit ile karşı koyacağını bilemez haller içerisinde olmakla birlikte vücudumdaki naçizane titreşimlerin aciz bir kalemle dışa vurumunun kaygısında, bir sandalın dalgalara vurduğunda suda yarattığı küçük halkalardan da öte değilim. Arkadaşlar kısacası ben iyi değilim!  (Sanatçı bu resminde gözyaşı, yaprak, mum alevi, gaga, kanat gibi sembollerde aynı hatları kullanarak, aslında dünyanın tamamının tek bir özden vücuda geldiğini anlatmak istemektedir. Bu arada resmi fotoğraflarken de sol tarafta bacağı ile tüm bunları izleyen bir insan gölgesi yaratmıştır. İnsanın burnu hafif çirkindir. Bu da kusurlarımızın da bizden olduğunu anlatır. Sağ alt köşede "tapu iptali", "muris" gibi sözcüklere yer verilmesinin nedeni ise