Avukatlar Hakkında Yanlış Bildiğiniz Gerçekler! Oh, Mis, İç Dökmeler!
5 Nisan'ın Avukatlar Günü, devamında süregiden haftanın da Avukatlar Haftası olması sebebiyle bu yazımda meslek dünyamın güzide sırlarını paylaşmaya ve "avukatlar hakkında yanlış bildiğiniz gerçekler" minvalinde bir şeyler anlatmaya çalışacağım. Toplumda çok bilinen geyiklerin içinden, dışından, bir yerlerinden geçeceğim; buna ilaveten de çevrenizde bir avukat tanıdığınız yoksa belki de hiç bilmediğiniz konulara gireceğim.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki ben Lise 2'de avukat olmaya karar vermiş; bundan öncesinde hiç anlam veremediğim bir şekilde -özellikle de Ortaokuldaki İngilizce dersinde sorulunca havalı bir yanıt olması için midir nedir bilmiyorum- "International Relationship Counselor" olmak isteyen bir insandım. :) Bakın, bunun ne olduğunu valla bilmiyorum!
Lise 2'de yine neden bilmiyorum birdenbire bu Uluslararası İlişkiler Danışmanı olarak nitelendirdiğim, ne idüğünden dahi bihaber olduğum ve muhtemelen kendi uydurduğum meslek grubunun bana göre olmadığına karar vererek, tek bir şey istediğimi fark ettim.
Bir sabah üzerime inen nurla "evet" dedim "evet"!!! "Ben hukuk okuyup avukat olacağım." O gün bugündür bu dileğim, bu isteğim hiç değişmedi ve şu anda mesleğinin 8. yılında olan bir avukatım. Pek çok Hakimden, "sen kesinlikle Hakim olmalısın!" cümlesini de duymuş bir avukat! Fakat özümde, içimde yanan ateş avukatlıktan yana olduğundan Hakimlik ya da Savcılık konusunu hiç düşünmedim bile...
Staj dönemimde pek çok akşam hüngür hüngür ağlayarak eve döndüğümü, bunalımlara girdiğim, çıktığım ilk hacizde üzüntüden burnumun kanadığını, oturup borçluyla birlikte çay içip ağladığımızı hatırlıyorum da... Yapacağım mesleğin içine ilk girdiğimde neyle karşılaştığımı şaşırmış, olan bitene hayretler etmiş, ardından avukatlığı kesinlikle yapamayacağımı düşünüp tam da vazgeçmek üzereyken biraz daha sabırlı olmam gerektiğine kanaat getirmiştim.
İşte bu kararı verdiğim günden bu yana da mesleğine daha çok sarılıp aşık olmuş bir insanım. Kötü yanları ile savaşmadıkça bir şeylerin değişmeyeceğine inandığımdan kendimi de sürekli olarak geliştirmeye yeminliyim! Türkiye'deki koşulların rezaletliğini bir yana bırakacak olur isek bir vatandaşın ya da tüzel kişiliğin ya da her kimse o "bir"in hakkına kavuşmasını sağlamak için araştırmak, okumak, yazmak, çizmek, konuşmak, çözümler aramak, çıkış yolları üretmek, Türkiye'deki hukuk sisteminin bazı özürleri nedeni ile çok geç de olsa bir sonuca ulaşmak; gerçekten manevi anlamda tatmin sağlayan bir şey. Büyük bir haz!
Daha fazla uzatmadan yanlış bildiğiniz gerçekler bölümüne geçeyim. Bizim meslek grubunun en büyük özelliği de hukuk konuşulduğunda asla susmamamız; sonunu getiremememizdir.
Soru 1. Avukatlar çok mu zengindir, deliler gibi paralar mı kazanırlar?
Cevap. Piyasanın kaymağını yiyen kesim dışında(kaymak yiyen kesim o dönemki hükümete göre değişiklik arz etmektedir), avukatların pek çoğu tahmin ettiğinizden çok daha az paralar kazanıyor.
Kendi büroları olanların kazandıkları paraların önemli bir kısmı müvekkillerle yapılan sonu gelmez telefon görüşmelerine, bir kısmı da müvekkilin ödemediği ve süre geçmesin diye cepten ödemek zorunda kaldığınız yargılama giderlerine, bir kısmı yanlarında çalışan elemanlarına gider.
Bağlı çalışan avukatların ise maaşları çoğu yerde içler acısıdır. SSK primleri dahi asgari ücret gösterilerek yatırılır. Bu manada avukata en büyük kazığı yine kendi meslektaşı olan bir diğer avukat atar. Bu soruyu soracağınız pek çok avukat, banka, şirket gibi kurumsal bir yerde değil de avukat yanında çalışıyorsa, sigorta primlerinin asgari ücret üzerinden yattığını beyan edecektir. (Kalıbımı basarım!)
Soru 2. Avukat hukukun her dalında her şeyi bilir mi, her şeyi bilen avukat çok iyi bir avukat mıdır?
Cevap. Bu sorunun cevabı kocaman bir "ASLA!" Üniversitedeki ilk dersime girdiğimde çok kıymetli insan, rahmetli hocam Prof. Dr. Turgut AKINTÜRK (ki kendisi günümüz Medeni Kanunu'nun temel taşlarındandır) şöyle demişti:
"Asla kanunları ezberlemeyin, en iyi bildiğiniz, en emin olduğunuz maddeyi bile açıp tekrar okuyun! Bu benim size en önemli nasihatımdır."
Değerli dostlar, hukuk öyle bitmez, öyle sonsuz, öyle geniş bir deryadır ki size her konuda kendinden çok emin şekilde fikir beyan eden avukatlardan korkunuz ve uzak durunuz. Genel bilgiyi verip, araştırayım, emin olmak istiyorum, Yargıtay kararlarını inceleyeyim diyen avukata ise sonuna kadar güveniniz. Bizim mesleğimiz her gün, her an araştırma gerektirir. Bazı genel bilgileri avukat bilmek zorundadır ancak her konuda her şeyi bildiğini iddia eden avukatın hiçbir şeyi bilmediğinden emin olunuz. Zira bu deryanın içine girip büyüklüğünü gören her avukat böyle iddialı bir söz etmekten korkmalıdır!
Bizim dünyamız, kurallar, istisnalar ve müstesnalar dünyasıdır! Yani genel kurallar vardır; bu kuralların istisnaları vardır; bir de istisnaların istisnası vardır. Varın gelin her şeyi bilip bilemeyeceğimizi siz takdir edin... :)
Soru 3. Avukatlar yalancı mıdır, biz durmadan müvekkillerimiz için yalan mı söyleriz, müvekkil babamızın oğlu mudur?
Tam da bu noktada Molierac'ın meşhur sözünü alıntılamak isterim. Bu cümleyi bütün avukatlar bilir çünkü pek havalı ve tatmin edici bir cümledir. Şaka bir yana içeriği oldukça anlamlı ve düşünmeye sevk edicidir.
"Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hakime, hele ne de iktidara tâbiyiz. bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz, fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. en kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. avukatlar esir (köle) kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı."
Pek muhterem kirvelerim (Ulusa sesleniş gibi oldu), her şeyden öte avukatlar yasalar ve meslek kuralları gereği müvekkillerinin talimatları ile bağlı olmakla birlikte, ahlaka, kamu düzenine aykırı olan işleri Avukatlık Kanunu'nda ve sair mevzuatta mevcut düzenlemeler gereği reddetmekle yükümlüdür.
Avukatlar yalancı canım hep yalan söylüyor denilen şey aslında avukatların bulduğu çözüm yollarını kullanmasıdır. Kanun boşluklarından yararlanabiliriz, bunda herhangi bir yasal engel yoktur. İşte ortalıkta dönen bu efsanenin en büyük temeli de budur.
Bir örnek vereyim: Aslında suç olması gereken bir şey kanunlarda suç olarak düzenlenmemiş ise bunu ileri sürerek müvekkilin ceza almasını engelleyebiliriz. Yahut bir husus kanunda suç olarak düzenlenmemiş olsa bile biz o işin yamuk olduğunu düşünürsek, almak istemezsek ve o adamı/kadını savunmak istemezsek işi en başından reddedebiliriz.
Kanun boşluklarını ortaya döküp, işin eksik yanlarını vurgularsanız bir kimseyi ceza almaktan, tazminat ödemekten ya da her neyse o şeyden kurtarabilirsiniz. Bu durumda yalan söylemiş olmazsınız. Kanunlardaki boşluktan ya da düzenlemeden yararlanarak müvekkilinizin hakkını en iyi şekilde korumuş olursunuz ki bizim görevimiz de "herkesin savunma ve savunulma hakkı olduğu" temel ilkesinden hareketle bir tarafı hukuken temsil etmektir. Bir işi alıp gereği gibi yerine getirmez isek işte asıl o zaman tazminat sorumluluğuna kadar varan ve hatta Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmamızı gerektiren bazı sorumluluklarımız vardır.
Elbette her meslekta olduğu gibi bizim aramızda da yamuk işler yapan insanlar vardır. Ancak bunu bütün mesleğe mal etmemek gerekir, bize de yazıktır, günahtır, bu da candır!
Soru 4. Avukatlar çok nemrut mu olurlar, çok mu ciddidirler, d.tleri mi kalkmıştır?
Hayır kesinlikle avukatlık mesleği ile d.t kalkmasının uzaktan yakından alakası yoktur. Bilinenin aksine biz avukatlar oldukça hayat dolu, eğlenmeyi, yaşamayı seven insanlarızdır. (Bkz. Avukatlar Balosunda, adliyede ufak bir gülümseme eşliğinde merhaba dediğiniz üstadlarla göbecikler atılabilmesi. Yaşlı genç herkesin birlikte eğlenebilmesi) Mesleğimizi icra ederken bazı ciddiyetler takınmamız gerektiği aşikardır fakat bunun bütün yaşantımızda böyle olmadığını bilmek gerekir. Suratımızı asık gördüğünüzde çok büyük ihtimalle (özel sorunlar dışında) ya bir dosyayı düşünüyoruzdur ya bir müvekkile ya da borçluya kızmışızdır ya da bir duruşmada moralimizi bozan bir şey olmuştur. Geçicidir efendim, geçer. Mesleği özümsemiş hiç kimsenin d.tü kalkık değildir. Yeniler ve özellikle de stajyerler daha bir omuzlar kabarık yürürler, o omuzlar da 2-3 yıla kalmaz iner, yeni olduklarından oldumcuk oluverirler! :) (hepimiz geçtik bu yollardan, yalan yok)
Soru 5. Avukatım duruşmada sustu hiç konuşmadı, karşı tarafın avukatı hep konuştu. Benim avukatım kötü karşı tarafın avukatı iyi mi?
Sevdiceklerim, Türk Hukuk Sisteminde genel olarak yazılı usül söz konusudur. Avukat diyeceklerini dilekçesinde tüm ayrıntıları ile ve belirlediği strateji çerçevesinde yazar. Duruşmada çok konuşunca iyi avukat olunmaz. Sadece bazı anlarda, bazı müdahaleler, özellikle de usul hukukuna ilişkin konularda önem taşır.
Örneğin usulen tanık dinletilmesi mümkün olmayan davalar vardır. Bu tip bir davada karşı taraf tanık dinleteceğini beyan eder de siz de bön bön bakıp hiçbir şey demezseniz müvekkilinize karşı büyük bir kötülük etmiş olursunuz ve evet USUL HUKUKUNU BİLMEDİĞİNİZ İÇİN KÖTÜ AVUKATSINIZDIR. Bu noktada "tanık dinletilmesine muvafakatımız yoktur" diyerek bunu zabta geçirtmeniz yeterlidir. Çok da konuşmanız gerekmez. Dilekçede yazan şeyleri aynen tekrarladığınızda Hakimden çok büyük ihtimalle "Avukat Hanım/Bey bunlar dilekçenizde yazıyor zaten!" gibi bir serzeniş duyarsınız. Sadece belli hususları vurgulamak yeterli olup, kimi zaman hiçbir şey söylememeniz gerekir.
Bu arada yeri gelmişken ve Usul Hukuku demişken bu dersi 3. kerede veren bir insan olarak, ne kadar ama ne kadar önemli olduğunu meslek hayatımda anladım. Üstelik Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'muz (HUMK) değişiyor ve HMK oluyor. Yeni Kanun şayet gereği gibi uygulanırsa Türkiye, Usul Hukuku konusunda dünyanın bir numarası dahi olabilir. Gerçekten şahane yenilikler var. Bizler de uygulayıcılar olarak incelemelerimize, eğitimlerimize devam ediyoruz. Yeni HMK'daki "ÖN İNCELEME" konusu devrim niteliğinde. Yeri gelmişken de bu konudaki çalışmaları için dahi insan Prof. Dr. Muhammed ÖZEKES'e saygılar sunup, teşekkürlerimi arz ediyorum. Bakalım, göreceğiz. (Avukatlar ustalarına, üstadlarına saygıda asla kusur etmez.)
....
Son olarak şunu söylemek isterim, avukatlık mesleği gerek sorumlulukları, gerek yüklediği ödevler, gerekse özel yaşama etkileri yönünden uzaktan göründüğü kadar kolay bir meslek değildir canlarım. Dirsek dirseğe çalıştığınız, her sabah günaydın dediğiniz meslektaşınızın, gittiği bir haciz sırasında borçlular tarafından sırtından vurularak öldürüldüğünü öğrendiğinizde ve yıllar yılı onun davasını sürdürdüğünüzde bunu daha iyi anlar, o insanın geride kalan ailesine ağlar ve yolunuza devam edersiniz... Her yıl telefonunuza düşen, "Av. ..... vefat etmiştir. Yakınlarına Allah'tan sabır ve başsağlığı dileriz." mesajlarında adını okuduğunuz meslektaşlarınızın bir kısmının mesleğin icrası sırasında vefat ettiğini bilir yine de mesleğinize dört elle sarılırsınız. Bir kaç çürük elma yüzünden yalancılıkla, sahtekarlıkla ve hatta dolandırıcılıkla suçlanır ancak buna rağmen bu mesleği tüm şevkiniz ve bağlılığınızla yapmaya devam edersiniz. Yeni bir nefes daha alarak!
Blogumun en boğucu konusu olabilir fakat feci şekilde içimi döktüm. Oh, mis, sevgiler.
Şimdi gidip lacivert ojemi süreceğim... (ve evet avukatlar süslüdür de aynı zamanda.)
Oldukça bilgilendirici ve içten bir yazıydı. Teşekkürler.
YanıtlaSilAma ben her meslekte iyi niyetli olduğu kadar kötü niyetli insanlar olduğunu düşünüyorum. Müvekkilinin iftira attığını bile bile davayı açtıran, yalancı tanıklara konuşma provası yaptıran avukatlar bile var. Tabi ki bir kaç böyle örnek tüm avukatları kötü yapmaz ama ne bileyim artık bu derce bilgisayardaki dataları süzerek aynı avukatın kaç davasında aynı kiişilerin sürekli tanıklık yaptığı gibi basit hilelerin kolayca ortaya çıkarılmasını sağlayacak caydırıcı önlemleri geliştirmek de baroların iş tanımı içinde yer almalı bence.
Hoş olmuş. Hatta özendim de... Bir ara belki ben de kendi mesleğim hakkında yazabilirim.
YanıtlaSil(Kıskanma efekti) :)
Çoook teşekkürler üşenmeyip okuduğunuz için. :) Bu tür bir yazı yazmayı uzun zamandır düşünüyordum ancak kafayı toplayabildim. Aslına bakarsanız bu aralar iş dışında hiçbir şey düşünemediğimden ve sıfır sosyal hayata doğru gidişat sergilediğimden konu oluşmuyor kafamda. Hayat işle dolunca da yazı da işe yönelik oldu. Borçlar Kanunu, Usul Kanunu, Ticaret Kanunu hepsi değişti. Diğer yandan Torba yasalar var malumunuz... Bizler yeniden öğrenci olduk, hangisine nasıl yetişeceğiz bilemiyorum. 2011-2012 Türk Hukuk Dünyasında yeniliklerin yılı olacak. :)
YanıtlaSilAvukatlara her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz bu devirde, tıpkı aile hekimi gibi aile avukatımızın da olması gerekiyor :)
YanıtlaSilAma sorun bizim hukuk sistemimizde, olmayan kanunlarımızda bence...Değindiğiniz yenilikler umarım iyi olur. Ve...birkaç çürük elma sepetteki tüm diğer elmaları da çürük gösterir, hatta çürütür tüm sepeti ne yazık ki...Sepet temiz (yani sistem :))elmalar da temiz olmalı ki çürümelerin önü alınabilsin...Sizin gibi, benim gibi mesleğini en iyi şekilde yapmayı ilk önceliği almış insanlara ihtiyaç var bu ülkede, bence...Size iyi günler...
avukatlar haftanız kutlu olsun
YanıtlaSilavukat beyin bir köpeği varmış günlük mutfak ihtiyaçlarını liste yapıp boynuna torbayı astıktan sonra onu çarşıya salarmış köpek her zamanki gibi manava bakkala kasaba uğrayıp alışverişi tamamlar eve dönermiş avukat bey de akşam iş dönüşünde bu yerlere uğrar ödemesini yaparmış her zaman uğradığı kasap bir gün avukata size bir şey sorabilir miyim demiş tabi buyurun sorun diye karşılık vermiş kasap şimdi buraya bir köpek gelse ve buradan koca bir et parçasını alıp gitse ne olur demiş avukat sahibi derhal parasını ödemesi gerekir demiş bunun üzerine kasap sizin köpeğiniz bugün buradan koca bir parça alıp kaçtı demiş borcunuz 70 lira avukat yanılıyorsunuz diye karşılık vermiş benim hesabıma göre siz bana 10 lira borçlusunuz kasap nasıl olur efenim diye sorduğunda e güzel insan avukata bir şey danışmanın da bir ücreti var demiş
ne bilim şimdi bu komik oldu mu bilmiyorum ama çok sevdiğim bir İsmail amca var her gün birbirimize yemek ısmarlıyoruz 30 yıl rize de röntgen çekmiş neredeyse bütün rize ona poz vermiş hikayesi bol bir amca işte hadi öptüm
@Rögar: :) Avukatların en büyük dertlerinden biridir danışma ücreti alamamak. Çünkü biz bir davayı kazandığımızda bile: "siz n'aptınız ki? Bu benim hakkımdı zaten." diyen insanlarla karşılaşabiliyoruz.
YanıtlaSilTabii bu tip insanlar bize danıştığında da naptınız ki iki kelam cevap verdiniz bir de üzerine para mı ödeyeceğim diyor. Biz de bu düşüncedeki insanlara genelde şu örneği veriyoruz: Siz doktora gidip muayene olduğunuzda herhangi bir hastalığınız çıkmadığında para ödemiyor musunuz? Ben bu 2-3 cümle dediğiniz şeyi edebilmek için onca yıl okuyup, onca yıl tecrübe ediniyorum, içtihatları araştırıyorum, yasa değişikliklerini takip ediyorum (ki bu güzel bir örnek oldu- 4 gündür seminerdeyim ve daha eve yeni girdim!!! Bu güzel havada millet poposunu devirip yatarken ben saat 8'de evden çıkıp soluksuz saatler boyu kapalı bir salonda Türk Borçlar Yasası dinledim.)
Sadede gelecek olur isem o fıkradaki avukat az bile yapmış! :)
@N.Narda: Türkiye'de avukatların gereksiz olduğu düşünülürken aile avukatı çok iddialı bir istek olmuş. :) Zira adliye önlerindeki arzuhalcilerimiz muhteşem dilekçeleri ile arz-ı endam eylemekte, halka BÜYÜK(!) hizmet sunmaktalar. Şu anda sadece CMK gereği olarak, Ceza Yargılamalarında, şüpheli ya da sanık konumunda olan şahısların ücretsiz müdafii talep etme hakkı var. Bunun dışında Anonim Şirketlere avukat zorunluluğu getirildi. Bunlar aklıma gelen örnekler. Ancak ülkemizdeki her vatandaşın eksiksiz ve hatasız şekilde haklarını savunabilmesi için Avukatlıkla ilgili başkaca düzenlemelere ihtiyaç var. Uzmanlaşmaya, sınav ve düzey denetleme sistemi geliştirmeye, vs..vs.. Bunun için Türkiye'de uzun yıllara ihtiyacımız var. Ben o günleri göremem fakat belki çocuğumun çocuğu görür. :)
seni anlayabiliyorum hikayedeki avukatı da zaten destekliyorum ;)
YanıtlaSil