Kayıtlar

Ağustos, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Küçük Bir Hoşçakal!

Resim
5-6 gün kadar buralarda olmayacağım. Gerçi düşünüyorum da son zamanlarda varlığımla yokluğum bir! Dolayısıyla çok da bir şey fark etmeyecek. Üzerimde uzun zamandır atamadığım bir tembellik var! Dün hunharca yaptığım temizliği saymazsam (camlara kadar sildim, annem görse ağlardı!) şu sıralar neredeyse hiçbir şey yap(a)mıyorum. Gerçi o kadar da haksızlık etmeyeyim kendime, dün iki tane de film izledim. ('The Kids are All Right' ve 'I Love You Phillip Morris' - sanırım bu Jim Carrey'nin en felaket filmiydi, çok sıkıldım. Her iki filmin de eşcinsel ilişkileri anlatıyor olması ise enteresan bir tesadüf oldu. Çünkü iki filmi de konularını hiç okumadan/bilmeden izlemeye başlamıştım. -İlki lezbiyen, ikincisi gay ilişki- The Kids Are All Right'ı gayet beğendim. ) *** Giderken, eve dair aklımda kalan tek şey üç gündür pencereme gelmeye alışan kumru. Adını Zeyno koydum. Çok güzel bir kız. Kız diyorum, bildiğimden değil; sadece öyle hissediyorum bakışından. Çavdarlı

Ne Geldiniz!

Benim senaryolu rüyalar dönemim başladı yine! Havalar ince ince serinlemeye başladı ya bu durum rahat uykuları da beraberinde getiriyor tabii...  Bu tür rüyalarım hem güzel hem de çok yorucu oluyor. Çoğu sabah uyandığımda kendimi dinlenmiş hissedemiyorum bu yüzden. Ne olursa olsun uzun gösterimli geceleri seviyorum! Bedeline katlanmaya razıyım.  Dün gece gördüğüm rüyanın gerçek olmadığını çok geç algılayabildim. Gidip kredi kartlarımı ve paramı kontrol ettim uyanır uyanmaz. Sonra neyse ya gittiyse de gitmiştir gibi bir rahatlığa kapıldım bir anda.  Anlatacağım rüya şayet bilinçaltımı yansıtıyorsa ben gerçekten aşağılık bir insanmışım, kendi kıçımı kurtarmak adına cümle alemi pisliğe bulaştırdım. 

Bu, günün nouvelle'i!

Resim
Başım çok ağrıyor, bu şarkı iyi geliyor...

Topitop!

Resim
Uzaktan beyaz bir topaç bana doğru yaklaşıyordu. Gördüğüm güzellik karşısında heyecanlıydım! =) Bu narin topaç, bana doğru gelmek için mor çiçekli bir yol seçmişti kendine. Kendisine eşlik eden bu çiçeklerle, görüntünün daha da etkileyici olacağını biliyormuş gibiydi! 

NoCo(8)

"Oysa ruh, böyle yas tutar. Gövdeden giderek. Ruh bir gün acısı geçtiği için değil, gidecek başka yeri olmadığı için geri döner." Ece Temelkuran - Muz Sesleri

Bahsettim

Anlatacak hiçbir şeyim yok madem, kendimi anlatayım ben size. Magazinel boyutu olsun olayın.  İzmir'de doğdum ben, Bornova'da Ege Üniversitesi Hastanesi'nde. Pek çok bebeğin hikayesinde olduğu gibi ölümün ucundan sıyrılarak. O kadar çirkindim ki annem beni gördüğünde bu benim mi dedi ve dudaklarını büzüştürdü. Yine de hayata küsmedim.  Hemşire "annesi o büyüyünce çok güzel bir kız olacak."dedi. Oysa ben öyle çok da umursamadım güzel olmayı... Hatta hep söylerim ya çirkinliği pek sevdim.   Ankara'da büyüdüm, hayatımın en güzel günlerini yaşayarak... İlkokul 3. sınıfa kadar kendimi İtalyan vatandaşı sandım. Çünkü nüfus cüzdanımda yazan "Bornova" benim için İtalya'da bir yerlerdeydi. Okumayı söktükten sonra, kimliğime bakıp da İtalya'nın  "Bornova" beldesinde doğduğum için tuhaf bir şekilde neşelendim. Türk olduğumu öğrendiğimde muhtemelen 8-9 yaşlarında idim ve o zaman bu duruma fena bozuldum.  Oldum olası, kıçımda bir at

Vaziyetler!

Bazen size de oluyor mu?  Zevklerinizi kaybettiğiniz, kendinizden epey sıkıldığınız, dinlediğiniz her şarkıdan bunaldığınız, geçen günlerin ayniyetinden usandığınız, duramadığınız, gidemediğiniz, okuyamadığınız, anlayamadığınız, susamadığınız, deliremediğiniz.  Ben gerçekten iyi değilim bu aralar. Yazamamak zaten ayrı bir dokunuyor. Hayal gücü deseniz nanay! Rüyalarım bile eski yaratıcılığını yitirdi. Eskiden rüyamda yeni ırklar yaratırken şimdi hayatta en tiksindiğim kadının ayağını görüyorum gece boyu.  Yar bana bir eğlence, n'olur gözünü seveyim! :( 

Dedi

"İzmir gecesisin. Senin şarkın var sıcaklığın, kokun, acın var. Beni kanatan bir yerin de var; uzaktan tutup bana baktırdığın. Sonbahar oluyorsun zaman zaman gövdemden sallayıp son yaprağımın düşmesine bakıyorsun. Sonra bulutlarından su veriyorsun yeşermem ... ya da parlak ay... bi bulut geçer önünden, benden geçersin. Dolunayını yaşatıp ilkayına kaçarsın.  Tarih öncesi limanım ben, hep orada kalacağımı biliyorsun. Görünüşte yoksam kalıntılarımdan toparlayıp sığınıyorsun. Tarihi yeniden canlandırmaya çalışıyorsun. Bunu yapmaya mecbur musun? Biliyorsun ki o liman seni ...  yağmurun çok vurdu. Dalgaların boğdu.  Ben sana yıldız sundum bana olan yolunu rahat bul diye; aşk bu mu?  Cumartesi gecesi hüzünlü . Bu gece bok. Sensiz duygusalım. Sensiz daha bi çok şeyim.   Tekrar acı çekmek istemiyorum. Kapat perdeleri."   dedi.  Hiç bu kadar çok şey söylememişti. Bir şey olmaz sandım, oldu. Bu sefer suçsuzum. Ben 19 yaşındaydım ve O'nu çok sevdim. Derken... O

Natural Born Punk!

Resim
Ben yine bugün büyük bir hayranlık ve açık ağız mesafesi ile Güney Pasifik'i izlerken, "kagu" diye bir kuş türünün varlığından haberdar oldum. Yürüyüşü, kafası, salınması o kadar edalı ki hayvanın, havanı yesinler dedim sesli şekilde! Bir de eleman doğuştan punk! Ondan sonra aklıma takıldı doğada böyle punklar var mı diye. Olduğunu biliyordum, bir kaç kez görmüşlüğüm vardı da aklıma gelmiyordu. Başladım biraz aramaya, bakın neler buldum. Tabii ki favorim Axolots ve Kagu oldu! Axolotun surata ne demeli? Dünyaya eğlenmek için gelmiş gibi duruyor.   Kagu Axolots Haliyle Zebra ama punk olduğunu ilk defa fark ettim Bu da sanırım model yapmış, tarzı ve duruşu ile ekselans Lama

Rakı

Resim
Kadın yolda başladı düşünmeye... Kadın eve geldi. Kadın dolabı açtı. Kadının canı rakı çekti. Kadın hiç açılmamış Tekirdağ şişesini eline aldı, lavabo kenarının üzerinden dolaba uzandı. İnce tabanlı rakı bardağına, dibi kalın olanlardan nefret ederdi, dolaba boyu yetti, sorun yoktu!  Kapağı açtı, şişenin kenarına vurdu, vurdu, vurdu, bardağa uzandı şişe... Akmıyordu! Kadın ağlamaya başladı, hemen akar sandı, sonra şişeye daha çok vurmaya, olmuyordu, akmıyordu bir türlü Tekirdağ! İşte sen bu kadar yalnızsın diyordu bağırırcasına. Kadın ilk defa rakı koyamıyordu bardağa, sonra düşündü... Düşündü ki bugüne kadar tek bir kadeh rakısını bile hiç açılmamış bir şişeden boşaltmayı denememişti bardağına!  Hüngür hüngür başladı damlaları. Bırakmadı peşini! Bir rakı şişesine gücü yetemeyecek denli yalnız olduğunu düşündü. Daha da ağladı! Bugüne kadar hiç kendi kendine dökülmemişti açılmamış bir şişe bardağa... Hep sevdiği adamın eli uzanmıştı bardağına. Eline şişeyi değdirmemişti, en azı

Böyle bir şarkı vardı bir vakit, çok severdim...

Resim
Sözlerini çok severim... ... Hıçkırık sesi, kalbin iğnesi Hatıra izi, filmimin sonu, annemin yüzü Tuzumun buzu, Saçımın teli, yaramın tozu, son öpüş gibi! ... Bulut camdan yağsa cam kesiği... ... Sen benim yanık göğsümsün! ...

***

Resim
5 günlük bir tatile çıkıyorum. Yanıma bilgisayarımı almıyorum, teknolojiden tamamen uzak kalmaya çalışacağım (elimde olsa cep telefonumu da bırakırdım...). Yanımda sadece kitaplarım olacak. Sonra 2 günlüğüne İzmir'e geri döneceğim ve ardından 10 günlük ikinci bir tatile çıkacağım. Yani sizleri yaklaşık 15 gün boyunca okuyamayacağım, duyamayacağım, halinizden haberdar olamayacağım. Her gün en az bir kere blog ziyareti yaptığım düşünülürse bu benim için oldukça uzun bir süre. Gittiğim yerlerde yazmaya, hikayeler biriktirmeye çalışacağım fakat bu konuda ne kadar başarılı olurum bilemiyorum. Uzun zamandır bu konuda oldukça kötüyüm! Kafamın işlerde olmasından kaynaklanıyor galiba! Kafamı işten başka bir şey işgal etmedi son zamanlarda. Bugün saat 5 civarı yola çıkacağım halde bile yola çıkmadan bitirmem gereken son bir dilekçem var. Pufff, canımı da en çok bu sıkıyor!!! Bir türlü oturamadım başıma.  Bu süre boyunca kendinize çok iyi bakın, mutlu olun, çevrenizdekilere de söyleyin ü

ODTÜ yol olmasın!

http://imza.la/odtu-yol-olmasin Olmasın! O güzelliğe de el değmesin... 

Zakkum

"Sen zakkumsun ... Kökü rivayete göre zehirli, dışarıdan öyle güzelsin ki... Fazla dibine inmeden dallarında yaşamak güzel senin. Güldürebildiğinde birisi seni; çiçeklerini izlemeli, ağladığında yanında yedek giysi taşımalı (omuz, kol, göğüs nereyi bulursan rimelli gözlerini dayıyorsun ya!) Vallahi, dahası rakı sofrasında..." dedi adam yıllardan sonra! Kadın sustu çünkü yıllar vardı aralarında; kaybedilmiş onca yaşı ödeyecek hiçbir bedel bulunamazdı.

Müziksiz Geçen Ömür Ömür Değildir! Bitse de Toprağa Karışsak Demektir!

Bu aralar  böyleyim ! "Şehrin karanlık sokaklarında Donu düşük çocukların yaptığı Kağıttan bir gemiyim Yüzüyorum, yüzüyor muyum? Bilmiyorum." Çok güzel şarkı! Çok güzel bir Ankara!

Adamım Paul Auster- Hasan Saraç'ın Gözünden...

Category: 1 - Edebiyat Haber

Ah ulan Emin!

Kan ter içinde, can hıraş, çırılçıplak kalma isteğiyle koşuyorum sana!(çünkü şu sıralar hava feci sıcak, üstümdekiler yapışıyor, başka niyetim yok!) Ölümden önceki son nefes alıp veriş gibi, gidişine bir kaç dakika kalmış gibi koşuyorum! Koşarken duruyor dünya, gözümde sen! Her sabah ve her akşam... Bazen göremiyorum, gözlerim arıyor seni uzaklardan. Güneş doğarken ve bitime giderken gün, ahh aklımda tek sen! Sana gelirken ve dahi sen giderken buradan sayıyorum dakikaları! Başka kadınlarla da aşna fişnadasın üstelik! Çapkınsın, seversin kadınları... Kaç kez gördüm mutlulukla yanından süzülen kuşları. Bir gün de gelip almadın ki beni evimin önünden, hep ben geldim sana, ayağına! Üstelik ben hayatımda hiçbir erkeğe böyle şehvetle koşmadım. Yaka bağır dağınık, ayaktan fırlar ayakkabılar, yerinden çıkar yürek, kalp atar güp güp! Ah ulan Emin! Ne çok koştum ben sana! Can verircesine... (Vapurun adı Emin İnandı. Bostanlı-Alsancak hattı)