Dedi
"İzmir gecesisin. Senin şarkın var sıcaklığın, kokun, acın var. Beni kanatan bir yerin de var; uzaktan tutup bana baktırdığın.
Sonbahar oluyorsun zaman zaman gövdemden sallayıp son yaprağımın düşmesine bakıyorsun. Sonra bulutlarından su veriyorsun yeşermem ... ya da parlak ay... bi bulut geçer önünden, benden geçersin. Dolunayını yaşatıp ilkayına kaçarsın.
Tarih öncesi limanım ben, hep orada kalacağımı biliyorsun. Görünüşte yoksam kalıntılarımdan toparlayıp sığınıyorsun. Tarihi yeniden canlandırmaya çalışıyorsun. Bunu yapmaya mecbur musun? Biliyorsun ki o liman seni ... yağmurun çok vurdu. Dalgaların boğdu. Ben sana yıldız sundum bana olan yolunu rahat bul diye; aşk bu mu?
Cumartesi gecesi hüzünlü . Bu gece bok. Sensiz duygusalım. Sensiz daha bi çok şeyim.
Tekrar acı çekmek istemiyorum. Kapat perdeleri."
dedi.
Hiç bu kadar çok şey söylememişti. Bir şey olmaz sandım, oldu. Bu sefer suçsuzum. Ben 19 yaşındaydım ve O'nu çok sevdim. Derken... O da beni seviverdi. Bir gecenin sabahında cebimizdeki son paramızla Yüksel Caddesi'nde çay içip yanına simidi katık etmiştik. Ellerimiz kar ayazında donunca ilk defa elele tutuşmuştuk! Müzeyyen Senar dinlerken çay bardağında rakı içmiş, tost makinesinde balık yapmayı denemiş, en sessiz gecelerde yalnızlıktan korkmamak için birbirimize şarkılar söylemiş, mutsuzluktan ölmemek için daha da sarılmıştık. Biz her daim gözlerimizin içine içine bakmış ama hiçbir zaman sevgili ol(a)mamıştık.
Ben O'nu sevdim ve 25 yaşımda O'na izimi kaybettirdim. Kaçışlarım arasında en beceriklisi buydu, bulamıyordu beni ya da bulduğu yerler, ötesine geçebilmesine izin vermiyordu. Artık Ankara'da değildim.
4 yıl sonra, 29 yaşımda, bir Cumartesi gecesi şunları söyledi bana!
Sonra öğrendim, evlenmiş bir de oğlu olmuş. Böyle kederli aşk hikayelerinin kadın karakteri olabilecek kadar kötü değilim henüz! Bir oğula ve bir kadına kötülüğüm dokunmamalı. Dokunmayacak.
Sonra öğrendim, evlenmiş bir de oğlu olmuş. Böyle kederli aşk hikayelerinin kadın karakteri olabilecek kadar kötü değilim henüz! Bir oğula ve bir kadına kötülüğüm dokunmamalı. Dokunmayacak.
Ben bir kez mutsuz edildim bu yüzden, bana yapılanı yapamayacak kadar merhametliyim hala. Neticede insanım hala!
Şimdi gel de yine izini kaybettir... Belki kaç git bu şehirden de!
Kaç git hayattan.
Herkesten.
Kaçanların, saklananların, küsüp ama hala deli gibi sevenlerin, özlemekten burnunun direği sızlayanların çocukca bir taraflarının olduğunu, naif olduklarını biliyorum. Zira ben de o gezegenden geldim. Naif aslında ince kelimesiyle ifade edilse de inceliği gibi kırılganlık, kırılabilirliktir. Naifleri kırmak en sert sözlerle bile kırmak zorken çok basittir de.. Kırılmadıkları, incitilmedikleri sürece hiç bir şart, hiç bir yoksulluk kaçırtamaz onları. Çocuk dünyalarının ufacık nesneleriyle beslenirler, kocaman dünyalar yaratırlar, yaşatırlar kırılışlarına kadar. Kırıldıklarında ise çocuk dünyalarına kaçarlar erdemlerini korumak ve daha çok sevebilmek için.
YanıtlaSilDeğil kırılan çatlayan bir bardak her zaman su tanecikleri sızdırır ağlar gibi, kanayan bir yara gibi.. ve asla terk edilmiş kentlerde yeni yaşamlar kurulamaz. Vicdan çocuk yüreğinede sığabiliyor adil olmak için. Terk edilmiş bir şehir yapmamalı seni ve çocuk yüreğini. Adil olmalı, hakkı olmayana dokunmamalı. Hele hele yersiz yurtsuz kalmaktan korkan çocukların yüreğini, kendi çocuğuna bakarak bir kez daha boşaltmamalı, göçebe etmemeli.
Çizgi belki de yeri geldiğinde sevgiye yenilmemeli, sevgi bana ait çizgi orda diyebilmeli ve kentini asla terk etmemeli.. Zira kaçılsa da bulunulduğunu biliyorsun, her seferde yeniden, yenilen...
Sevgiyle...
İnsanlar seçimlerini yaptıktan sonra başkalarının kafasını karıştırmamalaı, kimse kimse için yerinden yuırdundan kaçmamalı. Kural mı bunlar? Yok. Aşkın kuralı olmaz ki.. hem bana ne oluyor da yazıyorum bunları..
YanıtlaSilYazın etkileyiciydi ondan ayzzdım sanırım .
@Ali İkizkaya: "Hele hele yersiz yurtsuz kalmaktan korkan çocukların yüreğini, kendi çocuğuna bakarak bir kez daha boşaltmamalı, göçebe etmemeli...
YanıtlaSilZira kaçılsa da bulunulduğunu biliyorsun, her seferde yeniden, yenilen..."
Çok güzel anlatmışsın, çok güzel anlamışsın. Teşekkür ederim, iyi geldi bana yazdıklarını okumak. Sevgiyle,
@Vladimir: "Bana ne oluyor da yazıyorum bunları" ifadene cevaben diyebilirim ki biz aslında birbirimizin yüzünü görmeden, birbirinin yüzünü gören insanlardan daha fazla hayatlarını paylaşan kimseleriz. O nedenle yazacağın bir yorumla ilgili hiçbir zaman böyle(sandığın gibi) düşünmeyeceğimi bil. :) Aşkın kural tanımazlığı konusunda tamamen hemfikiriz. Ancak bazı seçimler yapıldıktan sonra ve bu seçimler de bazı sorumluluklar doğurduktan sonra artık "başka" bir aşktan uzak durulması gerekiyor sanıyorum... Bunu yapamayacak olan insan da bir zahmet çocuk sahibi olmasın değil mi...
YanıtlaSilNe yazık ki; genelde erkekler kadınları üzüyorlar. Genelde kadınlar fedakarlık yapıyorlar. Aşk herşey değildir. Fakat dostluklar bakidir. Dostlukların kaybedilmesi en acıtıcısıdır..
YanıtlaSilBir erkek, ne zaman bu kadar çok şey söylerse, o zaman bir şeyler kopmuş gitmiştir yüreğinden. Bir erkek ne zaman perdeyi kapatırsa perdeyi, açılabilecek bir aralık bırakarak kapatmıştır. Ve bir erkek ne zaman gözlerinin içine bakarak yaşamışsa duyguyu ve sevgili hissettirememişse asıl o zaman en çok sevmiştir ama aşamamıştır bazı engelleri içinden bir yerlerden...
YanıtlaSilBir erkek kaçanı kovalayıp izini bulamazsa, vazgeçer sevgisinden de kendinden de.. önüne gelen ilk mutlulukla yeniden başlamak ister, hataya atladığını bile bile..
Sevgilerle... Hiç bir erkek uzun zaman düşünüp üzülmeye değecek kadar değildir...
yoksunluk hissi hayatın her zerresinde.Hakikat yoksunluğun tetikçisidir insan memnun olur olmasına da,olamaz hakikat karşısında. Ya düşünmeden yaşayacaksın yada oluruna bırakacaksın her ikisi de zor.
YanıtlaSil@Rögar: oluruna bırakıp yaşamayı denedim, şimdi sıra düşünerek yaşama kısmında. Bir de böylesini deniyorum. Bu da sonuçsuz kalırsa , saldım çayıra mevlam kayıra taktiğine geçeceğim. :) Oy oy Rögar can Rögar, kocamaaan bir yoksunluğun ortasında kaldım Rögar!
YanıtlaSil@Volkan Deniz: Erkekler mutluluğa programlanmış gibi... Mutsuzluğa alışamıyorlar gibi geliyor bana. Bu nedenle çoğu zaman bir kadına göre daha cesaretsiz davranıyorlar, acele ediyorlar. Ya da bana böyle geliyor. Bir an önce mutlu olmak için en kestirme yolu deniyorlar. "bir erkek ne zaman gözlerinin içine bakarak yaşamışsa duyguyu ve sevgili hissettirememişse asıl o zaman en çok sevmiştir" demişsin ya bu doğru bir teşhis. Ben bunu çok geç fark ettim. Sevgiler,
@Profösör: İzin vermemek gerek üzülmeye, sevince ve özellikle de güvendikten sonra tüm zırhımızı yitiriyoruz. Vücudumuzun üzerini incecik saran o zar tir tir titriyor ve ardından dökülüp gidiveriyor. E sonra da olan oluyor! Katılıyorum, en önemlisi dostlukları yitirmemek...
sana bir şey olmaz olmasında
YanıtlaSil@Rögar: oradan çok mu dirayetli görünüyorum ben? :o
YanıtlaSilevet
YanıtlaSil@Rögar: Ben kendi dirayetimin farkında olmayan bir insanım o halde. Teşekkür ederim, hakikaten moral verdin Rö'garga! :) Hey hey de hey hey herkülüm beeyyn.
YanıtlaSil:)) Rö'garga iyimiş Herkül'D.bi insan
YanıtlaSil:) keh keh keh! Ben de sevdim.
YanıtlaSiliz bırakmışsın bir kere izini kaybettiremez'sin
YanıtlaSil