Bahsettim

Anlatacak hiçbir şeyim yok madem, kendimi anlatayım ben size. Magazinel boyutu olsun olayın. 

İzmir'de doğdum ben, Bornova'da Ege Üniversitesi Hastanesi'nde. Pek çok bebeğin hikayesinde olduğu gibi ölümün ucundan sıyrılarak. O kadar çirkindim ki annem beni gördüğünde bu benim mi dedi ve dudaklarını büzüştürdü. Yine de hayata küsmedim.  Hemşire "annesi o büyüyünce çok güzel bir kız olacak."dedi. Oysa ben öyle çok da umursamadım güzel olmayı... Hatta hep söylerim ya çirkinliği pek sevdim.  

Ankara'da büyüdüm, hayatımın en güzel günlerini yaşayarak... İlkokul 3. sınıfa kadar kendimi İtalyan vatandaşı sandım. Çünkü nüfus cüzdanımda yazan "Bornova" benim için İtalya'da bir yerlerdeydi. Okumayı söktükten sonra, kimliğime bakıp da İtalya'nın  "Bornova" beldesinde doğduğum için tuhaf bir şekilde neşelendim. Türk olduğumu öğrendiğimde muhtemelen 8-9 yaşlarında idim ve o zaman bu duruma fena bozuldum. 

Oldum olası, kıçımda bir at nalı olduğuna inandım. Çekirdeğin dışında aileyle haşır neşir olmayı pek sevmedim. Misafir gelince odamdan mümkünse çıkmadım. 

Müzikle büyüdüm, 7 yıl piano çaldım. 2-3 yıl gitar. Bir ara yan flüt -ki şu an oksitlenmiş şekilde mezarında yatıyor- Sonra bir ara TRT'li oldum. Kardeşim el yapımı gitarımı satıp Uludağ'a gitti. Aklım fikrim müzik yapmaktaydı benim. Üstelik bir de Türkiye birincisi falan oldum elektronik piyanoda. Japonya'da yapılan bir resim yarışmasında da dünya ikincisi. Bu yüzden hep sanatçı olacağımı sandım durdum. Konservatuar dedim, aileye uymaz dediler. O zaman küstüm hepinize dedim ve müziği bıraktım. Resim konusu zaten orta 2 'de kapanmıştı. O gün bugündür elimi piyanoya sürmedim. Bu yüzden en büyük uhdem oldu müzik. Müzik yapanları hep kıskandım, bir tek onları kıskandım hayatta. Tek yapabildiğim en sevdiğim şarkıları bangır bangır komşulara dinletmekti,  onlar da bu güzelliğe nail olmalıydı! Şimdi mi? Avukat oldum, müzikten tamamen uzak bir ruhsuzlar alemine düştüm. Bu yüzden tanıdığım tüm avukatlara da sevdiğim müzikleri dinlettim. 

Çok sabırlıyım ben, bu yüzden sabırla büyüdüm, sabırla da ölürüm. Yaşamak bir sabır işiydi  benim için. İç çekip durdum. Tesadüflere inanmayı bırakalı çok oldu. Bir zaman evlenmiştim, aşık olmadan evlendiğim için evliliğim 2 yıl sürdü. (Bundan önce 5 yıllık da bir geçmişi vardı.) Canımdan bezdim ve de galiba bezdirdim. Çocukluk arkadaşımdı, özetle bir çocukluk rüyasıydı. Ben bu hikayeyi Acemi Öykü'mde anlatmaya başlamıştım, henüz sonunu getiremedim. 

Hayatımda aklım başıma geldikten sonra yalnızca bir kere aşık oldum. 26 yaşımdaydım! O yaşta kendimden geçtim. 3 yıl sürdü ve o da bitti. 

Şimdi İzmir'de yaşıyorum. Huzurlar huzurlusu bir evim var. Evden işe işten eve yaşadığım vakitler bile mutlu olabiliyorum. Gel gitlerim fazlaca. 

Yazabilen insanları seviyorum. Okumayı hele çok! İçmeyi de... Rakı en sevdiğim. Bira da güzel gider. Ama bu gece yaban mersini şarabıyla meşk ediyorum. Yine güzel müziklerle.

Şimdi ben yine kendimden sıkıldım ki en büyük sorunum bu.
Güle güle. 

Yorumlar

  1. italya/bornova konusu on numara çocukluk büyüsü olmuş...
    ankara konusunda fikrim zaten belli...
    müzik konusunda üzüldüğümü belirtmeliyim...
    resim konusu bende ayrı bi yerde ona bişey demeyeceğim...
    evlilik konusu güzel olduğunda bile saçma bi'şey zaten, kritik yapmaya değmez...
    aşk konusu başlar biter hep sonra yeniden başlar yeniden biter sonra yeni...
    ev konusu iyiymiş kira/ev sahibi derdi yok en azından...
    bira bal, rakı can, şarap kandır...

    kısaca konuyu iç güveysinden hallice galiba diyerek özetliyor ve bi sigara yakıyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Murat, özeti güzel geçmişssin. :) Benimki birazcık şımarıklık galiba. Fakat engelleyemediğim çöküntülü ruhsal yapım beni öldürmezse dinmek bilmez umudumla yaşamaya devam edeceğim.

    YanıtlaSil
  3. ölmek kolay, yaşamak zor, seçim yapmaksa en boktanı...
    allah zihin açıklığı versin :)

    YanıtlaSil
  4. Ben de İzmir Tire'denim. Köyde doğmuşum. Ben de onaltı yaşında İstanbula tahsil için geldim. yıl 1968 idi. Artık İstanbullu olmuştum. Ben müzikle uğraşmadım ama yazı ve çizgi işyle meslek edindim kendime. Gazeteci ve reklamcı oldum. İlahiyat fakültesini de bitirdim. Yazabilen insenleri ben de seviyorum. Sigara alkol kullanmıyorum. Bir ağız mızıkam var. doğaçlama bir iki name yapıyorum. Dostlarımı çok seviyorum. ön yargıdan uzağım. insanları, canlı cansız varlıkları birbirinden ayırmayı sevmem. Kendime göre kozmik bir dünyam var.

    Zaman zaman sayfama teşrif ederseniz ikram edecek türk usülü kahvem vardır. Yanında çifta kavrulmuş türk lokumu da cabası..

    Canını sıkmamalısın. İnan herşeyin bir çaresi var. Ayrıca hukukçu olman da benim ilgimi fazlaca çekiyor. En güzel dileklerimle esirgememekle birlikte seni takip edeceğim.

    "16"

    YanıtlaSil
  5. İlkokul birinci sınıftaki beni hatırladığımda yada onu bana anlattıklarında. O cocuğu öldürdükleri için kızmışımdır hep. Ama sonra anladımki bugünkü ben olmam için o günkü ben ölmeliymiş. Çünkü bugünkü ben o günkü ben gibi yaşasaydım olamayacaktım. Hayatın kaybedilen güzelliklerinin ucunda kazanılabilecek başka değerler olduğunu farkedebilirsek, her anımızın değerini de anlıyoruz kendi değerimizi de. Bizi sevenlerin olabileceğini de...
    Hayat hikayeniz çok etkileyici ama kendinizi anlatırken hissettiğiniz hüzün bir o kadar düşündürücü...
    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
  6. @Volkan Deniz: Bu bir hayat hikayesi mi, aslında değil... Ben şu yazdıklarıma hayatımın hikayesi dersem dünyanın bana bugüne kadar verdiklerine ayıp etmiş olurum. Yeryüzüne ayıp etmek en büyük suçtur civarımda! :)

    Yalnız bir konuda elinizi sıkıyorum ki o da hüzün konusunu teşhis edebilmeniz. Hayatımın geneline sirayet etmiş bir hüzün söz konusu, çocukluğumdan beri bu böyle. Çok küçükken en neşeli zamanlarımda bile insanlar sen niye öyle hüzünlü bakıyorsun derlerdi ya da ceylan gözlüm diye severlerdi ki bence ceylanlar oldukça hüzünlü "bakar."

    Hani demişsiniz ya "bugünkü ben olmam için o günkü ben ölmeliymiş" diye. Ben dündeki benleri öldüremediğim için bugün karmakarışık bir insan oldum. :) İçimde 38 ve üzeri kişi yaşıyor desek yeri var. Birisi çok yetenekli mesela, bir diğeri yeteneksizin önde gideni; birisi deli divane birisi kontrol delisi; birisi aşık diğeri aşka kızgın; birisi mıymıy diğeri enerji patlamaları yaşıyor; birisi sıkılgan diğeri mutluluktan ölecek; birisi akıllanmak istiyor bir diğeri akıl bir kuştur diyor, uçar gider, uçaaar gider... E böyle hepsi kolkola olunca da olan bana oluyor. Bu bedene fazla geliyorlar. :)

    Sevgiler,

    YanıtlaSil
  7. @Profösör: Artık İstanbullu olsan da köy hayatını gördüğün için bir yanın hep orada kalacak. Eminim pek çok şehirliden daha fazla hikayen vardır. Ben şehirde büyüdüm, o yüzden öyle afili çocukluk hikayelerim yok. Çok isterdim toza çamura bulana bulana büyümeyi, yine de fena değildi neyse ki bahçesinde oynayabileceğim bir apartmanımız vardı, bir de ciğerpare Hanifi amcamız!

    Zaman zaman sayfanıza gelip kahvenizden içiyorum zaten. (Bir sır: Lokum yiyemiyorum çünkü sevmiyorum.) :)

    Hukukçu olmam ne yönden ilginizi çekiyor merak ettim doğrusu. Bu şekilde bir iki arkadaşım var ama bana da hukukçu olmamın ilgi çekmesi oldukça enteresan geliyor. Kurallar dünyasının içine düşmüş bir Pollyanna'dan farksızım.(Yalnız itiraf etmeliyim ki mesleğimi çok seviyorum.)

    ;)

    YanıtlaSil
  8. Sanatın bir dalına bile ilgili olan çocukların aileleri o çocuğu sınuna dek teçvik etmeli. Uaratıcılık çok az ülkemizde her şey taklitten besleniyor.

    YanıtlaSil
  9. @Vladimir: Seninle aynı fikirdeyim Vlad.! Aşırma çok fazla memleketimde, ilgilendiğim hukuk dalı vesilesi ile de çokça görüyorum bunu. (Fikri Mülkiyet Hukuku) Özellikle endüstriyel tasarımların neredeyse hepsi İtalya'dan, faydalı modellerin bir çoğu Almanya'dan arak! Buluş desen yok denecek kadar az. Oysa biz yaratıcı bir halktık. Bizim deyişlerimiz, türkülerimiz, ezgilerimiz, halk danslarımız, kökenlerimizden gelen bu zenginliğimiz gün be gün tüketildi, yok edildi. Kendini unutmaya yüz tutmuş bir halkın yaratıcı olmasını da beklemiyorum açıkçası. Elbette pırlantalarımız da var! Fakat kıymetlerini bilen olmadıktan sonra...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Hırsız Aşık

Karton Adam

Pazar Günlerinin Şahı; Eylül Ayının ilk Pazarı!