Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güle Güle

Dün Eskişehir'deydim, Bugün İzmir'deyim, Yarın İstanbul'da olacağım, Sonraki gün de Ankara'da... Ben napıyorum sorması ayıp? Bir "dur"u yok mu bunun? Bacaklarım ağrıdı yol gitmekten. Bundan 20 yıl sonra dizlerimde oluşacak hastalıkların müsebbibi kim olacak? Yoruldum! Hem blogumu da ihmal ediyorum böyle olunca; spor bile yapamıyorum, kek ve poğaça yemekten, kötü çaylar içmekten gına geldi!!! Neyse kusurumuza bakılmasın. Yokluklar, çokluklara gebedir! Dönüşte bol bol yazarım artık... (Ha bu arada çocukluğumdan beri "Allah'a ısmarladık" diyemem, ben giden de olsam kalan da; "güle güle" demeyi severim.)

Yakınma

Resim
Hayao Miyazaki saflığında sevmeyi özledim! Bu kadar.

Kara Güneş'le Gelen...

Resim
Oktay Üst'ün kemençesini çok seviyorum. Kara Güneş'i de... Kara Güneş, yıllar önce Ankara sokaklarında mutlulukla yürürken ayaklarımın altında çatırdayan sarı yaprak sesleri kadar yakın bana. Kentin soğuk duvarlarını yıkabilmek için müzikle ısınıyordum galiba; bunu bizzat Kara Güneş ahalisine de söyledim! Bakın bir de şimdi beni utanmadan taa nerelere, hangi zamanlarıma götürecekler... *** Müzik, çocukluğumdan beri bana uzanmış, beni en çok ısıtan eldi... İçime kapanık bir çocuktum ben, hala öyle miyim bilmiyorum. (Üstümden atamadığım bir utangaçlık ve aynı zamanda bunun tezatı olan bir utanmazlık sahibi olduğum kesin!) 5 yaşındaydım; parmaklarım birbirine bile zar zor kavuşurken babamın iş nedeniyle gittiği bir yolculuk dönüşü bana hediye getirdiği klavyeyi görür görmez çıldırmış, ilk defa gördüğüm bu aletin tuşlarına basmaya başladığımda rivayete göre birdenbire "Oy Oy Eminem" i çalmaya başlamıştım. (O yıllardaki favorim, neden bilmiyorum ama bu türküymüş, sesimin

8 Gün!

Resim
Tam 8 gece 9 gündür kendi hayatımın dışındayım. Nasıl dersen; sığınmak istediğindeyim fakat babamın kollarında, annemin kucağında değilim bu sefer. Üzgünken ve kimseyi sevmiyorken kaçtığım yerler buraları, onlar bile bilmez. Babam demişti ki bir vakit: "Annenin rahminden benim ellerime düştün sen! Adın Duygu olsun istedim. Adın gibi yaşa istedim." O bunu söyleyene kadar, bir kere bile sormamıştım adım neden Duygu diye... Sadece her kaçışımda annemin rahmine geri döndüm, cenin pozisyonuma! Babamın güzel, yorgun, kara ellerine düşmeden tam önceki vakte! Belki bu yüzden hala uykularımda cenin pozisyonunda uyumayı seviyorum. Bacaklarımı karnıma çekip başımı yavaşça kıvırdığımda herkesten saklanabilirim sanıyorum! *** Hani şu en bilindik el hareketini çekebilen orta parmağımda, ısırarak bir kaç gün önce açtığım yara canımı yakıyor, hatırlattıklarıyla birlikte elbet... Ne zaman kendime sinirlensem ya orta parmağımın ya da baş parmağımın tırnağını kopartıyorum. Kendime acı verecek y

Nefretin Doruklarındayım!

Emre Aydın'ı oldum olası sevmedim. Hatta ilk dinlediğimde "aha şaka olsa gerek bu, hani lisede dalga geçtiğimiz söyleme tarzı vardı ya adam resmen tutmuş o şekilde albüm yapmış" diye düşünmüştüm. Çok dalga geçilir yazık, bu ne ola ki böyle demiş idim fakat şimdi anlıyorum ki ben bir satış-pazarlamacı olsam şirket batırabilirmişim. Çünkü benim dalga geçilir dediğim şahıs aldı, yürüdü, gitti... Ama ben "şşş" "şşş" şeklindeki söyleme tarzına hala deli oluyorum ve bunu herhangi bir şeyin değiştirebileceğini de sanmıyorum! Bütün kelimeleri ağzında şişire şişire kelimelere ne olduğunu şaşırtıyor adam! Ya tamam sevene saygım var, dinlesinler, çocuk da müzik adına çaba gösteriyor bu ayrı mesele ama bir yerde durmak lazım!? Bu ne arkadaşım! Alt komşum iki gündür bana zorunlu Emre Aydın dinletisi yapıyor!!! İşin garip tarafı bu alt komşu, kendileri hakikaten şahane piyano çalan bir insan. Kıskanmıyor değilim! Hatta o piyano çalarken tamamen bir sessizliğe bürünü

Aklıma Gelmezdi; Mimlenmişim! Ben de Mimledim ama Kimi?

Resim
Bugün İstanbul'dan şehrime döndüm. Daha ilk adımımda ve sonra pencereden dışarıyı izlerken ne kadar küçük bir şehirde yaşadığımı anladım bir kez daha. Huzurlu ve küçük olduğu için sevmiştim bu şehri, kendime böyle fısıldıyordum her seferinde ya da neden İstanbul'a yerleşmiyorsun diye soranlara; "ben hormonlu sahil kasabamı seviyorum ve burada mutluyum" diye böbürleniyorum her seferinde. Küçük ve mutlu bir hayatım olsun istemiştim hep. Bu yüzden kalkıp Ankara'dan İzmir'e göçtüm... Hayatımda yapamayacağımı düşündüğüm ilk şeyi böylece yaptım, benim için önemli idi! Çünkü bundan 6 yıl öncesine kadar "Ben Ankara'dan başka hiçbir yerde yaşayamam." diyen ve -inanmayacaksınız ama- Ankara'ya şiirler bile yazmış bir insandım. Oysa Ankara değildi güzel olan, oradaki dostluklarımdı. Ankara'da kurduğum dostlukları bir daha hiç kuramadım. İzmir'in en sevmediğim yanı bu oldu. İnsan neden güzel bir hayatı bırakıp yalnızlığı seçer konusuna şu anda hiç

Hoşçakalın Demeden Gitmem!

Yokluğumun mesulü İstanbul, Zahirimin kederine sebep zamandır! Ben yokken, siz varolun! Gelince yoklama yapacağım! :) Hoşçakalın. Umarım yazacak bir şeyler biriktirebilirim...

KÖRebe!

Resim
Gecenin ilaçlı uykusuzluğunda, kadın! Dudağının duasında, fısıltı! Fısıltının saklambacında, şarkı. Şarkının yüzünde, adam... D.

Biliyorum!

Biliyorum! Son zamanlarda bloguma hiçbir şey yazmadığımı, sürekli edebiyat seçmeleri yapıp, şarkılar ekleyip kenardan izlediğimi, blogger camiasında bu hallerimin "tembellik"le suçlanacağını, her bloggerın bloguna bir vakit bu tip "yazamıyorum" yazıları yazdığını, bol kremalı ekler yiyince pişmanlık duyacağımı, gece vakti çaylarından sonra uykusuz kalacağımı, ilaçlarımın midemi haşat ettiğini, uyku düzenimin allak bullak olduğunu, bazen suskunlukla barışmak gerektiğini, hepsini, hepsini biliyorum! Biliyorum da bilmek yetmez insana bazen. Bile bile yapılır bazı şeyler. Bile bile yapınca zevki çıkar. Bile bile düşeriz kuyulara, bile bile gireriz balçıklara, bile bile süreriz kötü izlerini hayatın. Bu yüzden, bile bile yaptığım şeyler için söylenmiyorum kendime. Bile bile yapılanların sorgusu olmaz. Aksın gözümün nuru aksın bundan böyle kör baksın diye yakarışlardayım! Şener Şen'i bile özlemişim ötesi var mı? Böyle bir geçmiş zaman olur ki özlemindeyim... Kafam uz

ŞEHİR

Resim
... Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma- Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de. KAVAFIS  

Salı Gecesi Hüznü

Tek bir şarkıdır Salı gecesinin hüznü... Yeter de artar! Hüzün istiyorsanız dinleyin. Yoksa boşverin. Arid-You are Live 2003 versiyonu elbet. Orijinal versiyonunda bu hüznü bulamazsınız. I want to live with you In your beds of bliss I want to hide out In your tenderness I want the world to be Made complete On your life I will feed You are The summer rain You are What I can't explain You are The hurt inside You are What I cannot hide It's freezing you You're frozen still Memories Come flooding in Turn the reel Oh reverse the past Are you trying to make This moment last? You are The summer rain You are What I can't explain You are The hurt inside You are What I cannot hide I want to live within I can't live without I want to build it up So it can break me down I am gonna let him have His way with you Do all things that I wanted to You are The summer rain You are What I can't explain You are The hurt inside

A Ş K !

Resim

Cumartesi'nin Müziği!

Resim
Tüm Mrs. Cold'lar için bugünün nouvelle'i geliyor! Mutlu bir Cumartesinin teminatıdır bu şarkı! ;) Örneğin ben işyerimde küflenmemek için -tıpkı peynirleri strech filme sarar gibi- kendimi bu şarkı ile strech filmliyorum! Dinleyin, sektirmeyin: Hey babyyyy Mrs. Cold Yerim!

Mutluluğu Anlatma Sanatı

Resim
Aylar önce bir gün ofise girmek üzereyken rastlamıştım onlara, güzel bir bahar günüydü... Kara bir delikten hep bir avaz bağırıyorlardı varlıklarını belli etmek için. Tam da bu fotoğrafı çekmemden iki gün önce el birliği ile kurtarılmışlardı şeker şapşallar! Oradan bize seslenirken o kadar korkak ve tedirgindiler ki... Ben bu fotoğrafı çekerkenki şımarık halleri, yaşamayı ne kadar sevdiklerinin en güzel kanıtıdır. Üstelik bunu hiç konuşmadan ve hareketsiz olarak anlatabiliyorlar! Biz insanlar beceremeyiz bunu sanırım...Uyurken bile bu kadar mutlular işte ötesi var mı! Zaten kedilerin dudaklarına mühürlenmiş gülümseme kadar güzel olan çok az şey vardır dünyada... Ha bir de yavru kedilerin yumuşacık pembe patileri vardır öyle güzel hissettiren, bebek ayakları gibidir. Dünyaya ayak basmamış, nasırlaşmamış, bilgisiz patiler. Yer yurt görmemiş, acı çekmemiş, henüz aç kalmamış, tekme yememiş ayaklar. Severim ben sizi.

Geçmiş İzleri

Resim
Ankara'da büyüdüm ben. Bu yüzden Ankara'nın adı ne zaman bir şarkıda anılsa ya da bir romana, öyküye mekan olsa kulak kabartırım, sus pus olurum. Sevgi Soysal'ın Yenişehir'de Bir Öğle Vakti adlı kitabını uzun zaman önce okumuştum. Hatta şu da itirafım olsun; bir gün durup dururken 'ben neden hiç Türk yazar okumuyorum, bu ne yaman çelişki, mal mıyım ben, kahrol akıl' diyerek Türk yazarlara yöneldiğim bir dönemde okumuştum. Soysal'ın okuduğum ilk kitabı olduğu için; adını duyduğum an Ankara gelir aklıma. Şu sıralar yine Sevgi Soysal düştü aklıma, niyeyse... Ankara'yı mı özledim ben acaba? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'nin fonu Ankara'dır, eski Ankara, bugün itibarı ile memleketim diyebildiğim tek yer belki de. İzmir'de doğdum, Ankara'da büyüdüm, kökenim Çerkes(miş), baba tarafım Van'lı, döndüm dolaştım doğduğum yerde; İzmir'de yaşıyorum ama nedendir bilinmez kendimi en çok Ankaralı gibi hissediyorum. Hayatımın en güzel yıllarını o

MARKA's Patisserie - İZMİR

Gurbet elde garip anam oy, Gurme oldum degüstatör oldum ben oy, Vedat Milor'un tahtına da canım, Baş koydum döt koydum ben oy, Bir cheesecake'in dört de eklerin narına, Ozan oldum, seyyah oldum ben oy, Oy dağlar oy. Yerel Yayın Kuşağımda bu hafta, İzmir-Bostanlı-Karşıyaka-Nergiz hattında ikamet edenlere hitap edebilecek müjdeli bir haberim var! Yeni keşfimi, bu küçük lezzet sunağını gururla afişe ediyorum! Marka's Patisserie Yeni yapılan metro hattı civarlarında, Nergiz'e doğru giderken küçükçük, şekilsiz, şemalsiz bir pastane Marka's. Geçenlerde önünden yürüyüp giderken, ne saçma bir isim bu, insan niye böyle bir isim koyar ki ne kadar manasız diye düşünmüş ve bu düşünce ile öylece geçip gitmiştim umursamadan. Bu akşam niyeyse eve yürürken bir şey dürttü beni (ki hakikaten tatlı ile aram yoktur ama bilmediğim, yemediğim nane de yoktur), şuradan bir şeyler alayım diye içeri girdim. Ahh be yaa bir kere o ne tatlı bir ustadır, o ne boncuk iki gözdür, gayet şatafatsız

Bu Haftanın Nouvelle'i

Resim
Size bugünkü hediyem Ramona Falls'tan gelsin. Ben çok severim, hatta her dinleyişimde 'kucaklama,sarılma' gibi isteklerim coşuyor. Şarkıya sarılır mı insan? Sarılır sarılır... Tamam biraz içine kapanık bir müzik zevkim olabilir ama derinlerine kulak kabartırsanız sonsuz umudumu da görebilirsiniz. Göz ucuyla bile olsa... Melectric (ulan acaba bunları tıklayıp dinleyen oluyor mudur ki...)