Elmayı dilimledim ve bir dilimini O’na doğru uzattım. “Yer misin?” Omuzlarını hafifçe yükseltip başını yana eğerken “Eşkise men yemenem.” dedi. O’nunla ve çocukluğunu ele veren gözleriyle bu denli yakın mesafedeki ilk buluşmamızdı. Kullandığı bazı kelimelerdeki Azeri şivesinin baskınlığını ve bakışlarındaki kötülüğe hiç değmemiş -sandığım- o parlaklığı ne kadar da geç fark ediyordum, doğrusu biraz utandım. Anlaşılan o ki aramızdaki yaklaşık bin üç yüz kilometrelik mesafe, beni duygusal bir bağlantı kurabilmekten de uzak kılmıştı. O gün, yirmili yaşlarımın başında, babamın ağzından hep uzak hikayelerini dinlediğim tuhaf bir diyarda, Van’daydım. İzmir’de doğmuş, Ankara’da büyümüş, şehir çocukluğu konusunda hakkını vermiş bir şehir çocuğuydum. Herhangi bir meyve ağacını bir diğerinden ayırt edebilecek bilgiye sahip değildim mesela. Fakat hakkını da teslim edeyim; bahçelerde, sokaklarda kan ter içinde oyunlar oynayabilmiş, apartman bahçesindeki renkli çiçeklerin taç yapraklarını kopart
Hayatta başarılar...
YanıtlaSilİnternet üzerinde kendine dair paylaşımlarda bulunan insanlarda oluyor bu zaman zaman. gayet doğal, gidersin, dönersin ya da dönmeyebilirsin. Ya da başka bir kimlikle geriye dönersin. Ama sen yazabiliyorsun, yazmayı sevdiğin çok bariz. Dönmeni isterim.. Başka isimle dönüp başka yerden başlayacak olursan eğer.. Lütfen haberimiz olsun.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Vladimir.
YanıtlaSilYazmak her daim pratik ve zihin açıklığı gerektiren bir yetenek. Ben bu ikisini uzun zamandır yitirmiş vaziyetteyim. Özellikle zihnim kapalı, her şeye! Bu durum bende ciddi sıkıntılara yol açıyor, blogumu açıp yazamadıkça boğuluyor gibi hissediyorum. Ya da sırf yazmış olmak için yazınca kendime kızıyorum.
Geçici bir ara verme olmasını ben de diliyorum çünkü yazarak mutlu olan bir insanım, gerçekten mutlu olan! Başka bir kimlikle dönmem. Buradan devam... O nedenle hareket olduğunda fark edebilirsiniz. ;)