EŞKİ
Elmayı dilimledim ve bir dilimini O’na doğru uzattım. “Yer misin?” Omuzlarını hafifçe yükseltip başını yana eğerken “Eşkise men yemenem.” dedi. O’nunla ve çocukluğunu ele veren gözleriyle bu denli yakın mesafedeki ilk buluşmamızdı. Kullandığı bazı kelimelerdeki Azeri şivesinin baskınlığını ve bakışlarındaki kötülüğe hiç değmemiş -sandığım- o parlaklığı ne kadar da geç fark ediyordum, doğrusu biraz utandım. Anlaşılan o ki aramızdaki yaklaşık bin üç yüz kilometrelik mesafe, beni duygusal bir bağlantı kurabilmekten de uzak kılmıştı. O gün, yirmili yaşlarımın başında, babamın ağzından hep uzak hikayelerini dinlediğim tuhaf bir diyarda, Van’daydım. İzmir’de doğmuş, Ankara’da büyümüş, şehir çocukluğu konusunda hakkını vermiş bir şehir çocuğuydum. Herhangi bir meyve ağacını bir diğerinden ayırt edebilecek bilgiye sahip değildim mesela. Fakat hakkını da teslim edeyim; bahçelerde, sokaklarda kan ter içinde oyunlar oynayabilmiş, apartman bahçesindeki renkli çiçeklerin taç yapraklarını kopart...
ankara bunlara layık mı?
YanıtlaSilbunlar ankaraya layık mı?
ankaradakiler ankaraya layık mı?
uzar gider bu...
evet evet evet olmasın!
YanıtlaSilBahsettiğiniz Ankara'daki Odtü ormanı ise. Belediye uzun zamandır oraya gaz kesiyormuş diye biliyorum. Ama orası yok olursa Ankara çölleşir zaten..
YanıtlaSilBir çıkar yol ulunsun..
YanıtlaSilBu arada; Ramazan ayında bir insanlık dramı olan Afrikadaki açlık çeken insanlarımızın ölümcül durumlarına dikkat çekmek istedik.. Paylaşım için düşünce ve görüşlerinizi bekliyoruz..
http://mefkuremiz.blogspot.com/