Kayıtlar

Şubat, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Anne Ben Gerçekten Gerizekaalı Mıyım?

Resim
Küçükken Solo Test'te "gerizekalı" çıkacağım diye çok korkardım ben. (Daha fenası BEYİNSİZ'di ama ben GERİZEKALI'ya takmıştım bir kere, o daha ağır geliyordu bünyeme, kafasında huni de var daha kötü ne olabilirdi ki!) Testi başarı ile tamamlayamayıp "gerizekalı" (a'yı inceltme işareti olmadan söylüyoruz. All together: "gerizekaalı") çıkarsam, büyüyünce gerçekten gerizekalı olacağımı, artık bu işin bir kaçarı olmadığını sanardım. Hani aileden biri gelip bir duvar dibinde beni başımda huni ile ileri geri sallanırken, burnumda sümüğümle bulsa, "Ben solo testte gerizekaalı çıktım, bu hayatta benden daha da bi' bok olmaz, kendimden umudu kestim, siz de benden vazgeçin, başka evlatlara eğitim yatırımı yapın" falan diyebilecek psikolojideydim. O denli korkuyordum ya! Şükür hiç gerizekalı çıkmadık ama sonuç daha vahim oldu! Şöyle ki; Solo Test'i alıyorum önüme, sürekli başarılı, zeki, bilgin, kurnaz gibi kategorilerde sonuçlar alı

Deliriyorum Bu Fotoğrafa!

Resim
By Bruno Dayan

Seviyorum Böyle

Resim
Bat For Lashes'ın Deli Natasha'sı Lezbiyen olup olmadığımı böyle böyle sınıyorum ben! Bir de iç karartan şeyleri seviyorum sanırım. :) Şarkıdan anlayabilirsiniz.

Siz Hiç Aynı Gün İçinde 2 Kişinin Katili Oldunuz mu?

Bundan sonra bir katilin blogunu okuyacaksınız, dolayısıyla bu andan sonra seçim sizin. Kalıp gitmekte özgürsünüz. Bugün iki kişiyi öldürdüm. Hiç de zor gelmedi. Çünkü öldürdüklerimden b ir tanesi zaten uzun zamandır can çekişen bir konunun öznesiydi. Diğeri ise yıllardır hah işte tamam budur diyemediğim bir dostumtrak. (bu eki "olamamışlar" için kullanıyorduk değil mi? Örnek: sarımtrak- sarı gibi ama sarı da değil.) Benim sarım da güzelim bir sarı değildi işte bu dostlukta. İshal olmuş bok sarısına dönmeye başlamıştı. En içinden çıkılmaz hallerimde bir kere bile elini uzatmamış, hatta "öylesine" bir telefon konuşmasını dahi çok görmüş bir insana kaç kişi dost diyebilir? Ben demiştim... Üstelik de 3 dostum var diye sınırlı parmaklara sığrıdırıp; birisi de "O" demiştim! O'nunla ayrı şehirlere düşmüşken deli gibi özlemiştim. Zaman zaman ilan-ı aşk minvalinde mesajlar atmış, dayanamayınca bir sevgiliyi arar gibi telefonlara sarılmış, hiç mi olmadı yanına

Çaydanlık-Burun-Anahtar

Resim
**Az önce çaydanlığın durduğu ocağı değiştirirken çaydanlığa "sizi şöyle alalım" dedim. Bunu söylerken takındığım ifadenin gayet ciddi olması beni kendim hakkında korkuttu! **Ayrıca Javier Bardem'i her gördüğümde "Beauty and the Beast/Güzel ve Çirkin" dizisini hatırlıyorum. (Javier Bardem'e hakaret eder gibi görünse de değil.) Size de hatırlatmak için bunu yazdım. Bir ara öyle bir dizi vardı heyhat! Aslanlar gibi adam işte daha ne! Javier Bardem'in burnundan buralara vardım ben... **Babamın keli, 'anahtar kilidi' şeklini aldığı için(kıyamam ben ona ya), bunun ev alacağımızın işareti olduğunu söyleyen bir annem var. (ve evet gerçekten ev aldık.) :) **Evet sorunluyuz.

***

Bir tabak dolusu cevizli-peynirli erişte, 7 bardak ıhlamur, 41 çeşit baharatlı-ballı karışım, antep fıstığı ve bayat badem, hatta Javier Bardem sonrası yatağıma sürünerek gidiyorum. Nefes alamıyorum, göz kapaklarım da hayata küstü. Karnı taşla dolmuş kuyu başındaki kurt gibiyim. O zaman k uzular nerede ulan? (Hayır yani iki severdik, gönlümüz olurdu, ondan didim.) Doves'un pek sevdiğim şu şarkısı da sizin olsun der ve giderim. Sea Song

Patti'nin Ruhu Bana Geçsin!

Resim
"Kapıları açıyorum, kapıları kapıyorum" diye yazmıştı. Kimseyi sevmemiş, herkesi sevmişti. Seksi seviyordu, nefret ediyordu. Yaşam bir yalandı, gerçek bir yalandı. Düşünceleri sağaltıcı bir yarayla sona eriyordu. 'Çizerken çırılçıplak kalıyorum. Tanrı elimden tutuyor ve birlikte şarkı söylüyoruz.' Bu onun sanatçı olarak manifestosuydu." Patti Smith'in, Robert Mapplethorpe'u anlattığı bir kaç cümle bunlar... Bu da Patti Smith'in çizdiği bir desen. (Bir+Bir Ocak-Şubat 2011 sayısından) ... Şu da Robert Mapplethorpe'un elinden Patti Smith (ki kendisini çok severiz.) Şu da Patti'min ağzından, güzel sesinden Smells Like Teen Spirit. pattibanamisafirgelsin.com Şu da en sevdiklerimden, en Patti bulduklarımdan: dancingbarefootcuyuz.com

Hayatari

Resim
Güne 15 dakikalık bir vapur yolculuğu ile başlıyorum ben her sabah... Yeterince keyifli bir başlangıç. İzmir'i sırf bu yüzden bile sevebilirim. İşe vapurla gidebilmek -bence- insana bir hediyedir. Vapurda, ter kokusuna maruz kalmadan, kimse tarafından mıncıklanmadan, itiş tepiş oturmadan elimde kitabım/dergim/gazetem mutlu mesut varış noktama geliyorum. Hoplaya zıplaya vapurdan indikten sonra (ki bu iniş sürecini bacakları kireçlenmiş, eklemleri ağrıyan yaşlı amca ve teyzelerin nasıl atlattığını düşünüp düşünüp o yaşa gelince ben nasıl bu engelleri aşacağım diye dert edinip içlenen bir yapım var.) yaklaşık 12 dakika yürüdüğüm bir mesafe söz konusu. Bu yolu yürürken kendimi küçüklüğümde devamlı oynadığım ama adını bilmediğim atari oyununda gibi hissediyorum. (Atari ya şu anda tarihi eser; televizyona bağlardık falan uvvv ne teknolojiydi!) Nedenini anlatayım; Hani çok bilindik bir oyun vardı: Sen uzay gemisisin. Karşıdan önce uslu uslu, sıralı uzaylılar, yaratıklar falan geliyor

Bana Neler Oluyordu? du du du...

Bildiğin arabeske vurmak istiyorum bu gece. Evi Pub ayarına getirdik, anneler babalar ve kızları şeklinde içiyoruz. Kıyamam yavru ceylanıma (babam), gitti bira aldı geldi hasta göbeği ile. Dün yatak döşek yatan annem ise bugün zıpkın gibi, fişşek gibi! Ben bir süre inzivaya çekiliciiğim diyerek bilgisayarın başına oturdum. Özlüyorum ya, sizi özlüyorum! Bu ne gelgeç ruh hali, bu ne biçim halet-i ruhiye. Hepiniz can dostum olmuşsunuz sanki. Ne tuhaf düşünsenize, ben bir başkasının hayatını okuyorum, bir başkası benimkini. Üstelik olayın magazin boyutunda da değiliz. Sadece kimilerine yakın şeyler hissediyoruz ya da belki hissetmek istiyoruz. Örneğin benim sektirmeden okuduğum bazı insanlar/bloglar var. Dünyanın en salakça cümlesini de yazmış olsalar, yine okurum onları. Edebi kaygım yok, sanatsal beklentim yok, anlam aramıyorum, çıkmazlarda değilim, yalnız ve asosyal bir kişiliğe de sahip değilim, hiçbir beklentim, hiçbir varsayımım yok. Sadece seviyorum, uzağımdaki, hiç tanımadığım baz

Man Is The Baby - Antony & The Johnsons

Resim
Henüz bir erkeğin bir kadına söyleyemediği kadar dokunaklı bir şarkı... Bu da bir erkek tarafından bir başka erkeğe söylendi zaten...

Sweet Sixteen

Ağızda kalan son 20'lik iki gündür varlığını gözüme gözüme sokuyor... Diğer 3'ü mefta. -yıllar öncesinden icaplarına bakılmış- Bu sonuncuyu hatıra ormanı olarak mı sakladım, derdim neydi bilemiyorum! Yaşım yirmi, dişim geldi kandırmacası mı?! Yoo.. Otuzlara merdiven dayanmış, bilinçli yaşlanmaca.  Bu dişi alın benden. Alın diyorum ya n'olur. Dün bütün gece rüyamda diş çektim. Yanağıma batıyor, asabımı bozuyor! Film izlerken dilimle dişimi okşuyor; kitap okurken sol el işaret parmağımı ağzıma daldırıyorum. Bunları toplu taşıma araçlarında da yapıyorsam bir fortçu ile kıyacağımız nikah törenime hepinizi beklerim. Aklımı toplayamıyorum, dikkatimi veremiyorum, yazı yazamıyorum, hatta hatta aşık olamıyorum!  Gudubet! Çirkin, yamuk, çenebozan seni. Benimle geçirdiğin son günlerin bunlar, elinden geleni ardına koyma; ben sana yapacağımı biliyorum.  Alakasız Edit:  Fish Tank ne biçim güzel bir filmmiş öyle...  

Giderken

Resim
İzmir'den Eskişehir'e gidecekken, "hava nasıldır ki?", "ne giymek gerek?", "kıçım başım donar mı?", "yoksa otobüste böyle yanılır mı?", "kademeli, katmanlı, katmerli giyinmek en mantıklısı!", "en kötü soyunurum", "ama ya böyle de üşürsem", "o zaman şaldan bozma atkıdan kırma şu şeyi de yanıma alayım" diyerek geçirdiğim saatlerimin sonunda, simsiyah ve tüm bu düşüncelerimin dışında giyinmiş olduğumun farkına vardım. Hayat, sana dair kurduğum hiçbir plan yolunda gitmeyecek bir kez daha anladım! Annem uyuyor, babam iş yemeğinde! Kısacası onlar yanımdayken de bana bir "güle güle" diyecek kimse olmuyormuş. Dolayısıyla yalnızlığıma üzülmemekte haklıymışım gayet! Hımhs! Gitmelerin en sevdiğim yanı, saatler boyu havası sönmeyecek düşünce balonu! Bir de yeni başlanan kitaplar. Sırf yola çıkıyorum diye elimdeki son kitabı bitirip, yenisini çantaya attım. Nick Hornby'nin Juliet Çıplak'ı evde

Anne Beni Okuyup Üfler misin?

Baş ağrımın 8. günü. Non-stop gidiyoruz bakalım nereye kadar. En son bu şeyi yaşadığımda acilde omuriliğimden sıvı falan alıyorlardı, amcanın biri cenin pozisyonunda dur diye bağırıyordu! Zira iki kez beyin kanaması geçirdiğimden şüphelenildi. Ne tuhaf be, kendimin beyin kanaması geçirdiğimi düşünemiyorum. Bu tip şeyler hep başkalarına olur ya! Yarına bitirmem gereken babalar gibi bir temyiz dilekçemin olması nedeni ile geçici olarak yanımda ikamet eden annem, günlerdir başımın üzerinde duran ellerime dayanamayarak, şakaklarıma iki adet patates dilimini bir fular eşliğinde bağlayıp önüme de biramı koydu. (Patates- koca karı ilacı, bira da gevşemem için) Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz dedim ben size! Avrupai Pehlivan ya da Yerel Samurai kıvamında bir şey oldum şu halimle. Gittim aynada kendimi gördüm, güldüm güldüm, geldim bunu yazdım. Hiç komik olmadı. Neyse, bu da böyle bir anımdı.

Balon

Resim
Hani banyo yaparken, ağzına köpük kaçar da bir yandan genzini yakarken diğer yandan fark ettirmeden balona dönüşüp uçar ya! O balonun ağzından uçup gidişini izlerkenki hal, mutluluk ve mutsuzluğun bu denli paralel boylamda yaşandığı ender anlardandır. İşte, dertlerim de öyle fark ettirmeden uçup gitsin, hayat bu kadar köpükten olsun istiyorum. O şeffaf balona üflediğim dertlerim havalanıp gökyüzünde patlarken, ardından gülümseyerek bakayım, hatta nazikçe el sallayayım... Hayat, genzini yaksa da bir yerlerde mutluluk verecek bir balon seni bekliyordur! Ben hep bu duyguyla yaşıyorum. Sonra durup düşünüyorum: Acaba ben kendini kandıran bir aptal mıyım?

NoCo(6)

Resim
"Nasıl bir gökyüzü bu... Bağdat'ın göğü, dünyanın yastığıdır. Sanki meleklerin yaylım ateşi! Üç bin yıl önce buradan seksen kilometre uzaklıkta bu göğe dokunabilmek için Babil Kulesi inşa edildi. Yani buradan seksen kilometre uzakta tüm diller doğdu. Ve insanlar göğe dokunmak istediklerinden beri birbirlerini anlamıyorlar..." ... "Neden savaşlar başladı biliyor musun? Çünkü dünya insansız başladı ve de onsuz bitecek." La Tigre e la Neve (Kar ve Kaplan)

Erkeğimi Buldum, Sevdamı Dağlara Yazdım, Fotoğrafını Kalbime Kazıdım!

Resim
Sol yandaki arkadaşlara dikkatinizi çekerim! Sabahtan beri bu habere gülüyorum ben. Kendimi alamadım. Üstelik bu bağlantının explorer sayfamı açar açmaz karşıma çıkmış olması da ayrı bir muammadır. Ne bu şimdi, bana ilahi bir mesaj falan mı? Beklentilerini düşür, kafandaki görüntüyü sil, i şte Türk erkeğinin olup olabileceği budur mu? Şimdi bu Mike Beyimiz, bir takım yerlerde "Türk Erkeği" fotoğrafları çekmiş, çarpmış bölmüş ortalamayı bulmuş. İddia o yönde en azından. Arkadaşlar, fotoğrafların Ankara ayağı Gençlik Parkı'nda çekilmiş ki burada Ankara'mın en abazan insanları dolanır. Ben henüz 4. sınıfa giderken, babacığım beni ve kardeşimi alıp eğlenelim diye Gençlik Parkı'na götürmüş (ki biz ona 'Lunapark' derdik), o gün bir tacizcinin, el kadar bana salça olması nedeni ile (ulan kaşım gözüm yoktu be o yaşta insafsız sübüşçü!) babamın gözler dönmüş, tansiyonlar fırlamış, adamı öldüreyazmış ve o gün bugündür de mezkur yere adım atamamışımdır. (Allah&#

Ne Tuhaf!

İnsanın, yıllardır yalnız yaşamakta olduğunu, bir sabah içte kopan "işe geç kaldım" feryadı ile banyodan çıkması için kapıda sevgi dolu gözlerle beklenen baba vesilesi ile fark etmesi ne tuhaf! O kadar uzun zaman olmuş ki banyodan çıkması için birini kapıda beklemeyeli! :) (Belirtmeden geçemeyeceğim, en sevmediğim şeylerden biri de ben içerideyken birinin kapıyı tıklatıp, "işin uzun mu?" diye sormasıdır. Hani bir gün evime falan geleceğiniz tutar, bana bunu sakın yapmayın. Afedersiniz ama tam o ıkınma anında, işim var evet! Uzun, çok uzun hatta!) Ben ki ayna karşısında yayıla yayıla; saçımın kenarı, gözümün kalemi, gömleğimin yakası, broşumun milimetrik ayarı ve hatta lavabonun deliği ile oynaya oynaya adeta sanat yaratıyorum sabahları kendi suretim üzerinde; bu sanatı yaratmaya devam edemez isem sancılanırım bak söylüyorum, açık, net. :) Sanırım "ebeveyn banyosu"nu bir süreliğine hizmete açmam gerekecek. Olmasaydı çıkma yapar, duvar yıkar ebeveyn banyosu

Shoe Bomber*

Resim
Siz de sevmiyorsunuz değil mi? Hani en vurdumduymaz halimizle, en 'buraların agası benim' duruşumuzla, en 'iki dirhem bir çekirdek' görünütümüzle havaalanına girmişiz. İlk kontrolden geçiyoruz, soluklar tutuluyor, ikinciye çok yakınız. Akılda: "ulan şu pantolonun altındakinin bot olduğunu anlamazsa yırttık. " düşüncesi. Sinsi sinsi yürümeye devam ediyoruz. (ben sinsiyim açıkçası.) Birinci adım, ikinci adım, kimlik kontrol, finish noktasına artık çok yakınız, soluklar tutulmuş, tam halaya duracaksın hasarsız geçtim diye, haydi gençler biteyazdı, hobaaa kur-tul- duu... Haha! :) Yok öyle yağma... "Botlarınızı çıkarır mısınız lütfen?" cümlesi eşliğinde, tüm hayal kırıklıklarınız ve "ulan çorabımın ucu da yırtık mıydı ki?" düşünceleri ile birlikte maviş galoşlara doğru yol alıyorsunuz. İçinizden kendinize sövüyorsunuz bu arada. Çünkü daha önce de benzer tecrübeyi defalarca yaşamış, bundan böyle havaalanına botla değil de ayakkabı ile gi

Dinlemeden Duramadığım

Resim
Seviyorum Sneaker Pimps'i, en çok da bu albümlerini. Bu şarkının yeri bende çok ayrıdır, paylaşmadan edemedim!

Mimden Ağaç!

Resim
Değerli dost, Fırtına Kuşu beni mimlemiş. Blog olayında "racon" olduğundan mimi cevaplamamak olmaz. Aslında bu sorunun cevabını bir yazımdan biliyor/hatırlıyor olması lazımdı ancak hatırlayamamış olacak ki mimlendim. Benim iki cevabım var. 1-) Yapraklı ağaç olsam Sophora... Taşıdığı derinlik ve zamanında beni her şeyden gizlemesi sebebi ile... (Bahsettiğim yazıya atıfla: http://nouvelletalks.blogspot.com/2010/07/yapraklarm.html ) 2-) Çiçekli bir ağaç olur isem de Sakura/Cherry blossom/Kiraz ağacı. Yüklendiği anlamlar ve mutlu bir ağaç oluşu nedeni ile... :) (cherry blossom girl şarkısına da selam olsun bu vesile ile.) Ben kimleri mimledim? Hmmm, izinleri olur ise: Vladimir'i Mefisto'yu Bir de blogger olsaydı Grandpa Elliott'ı mimlerdim de artık neyse! İyice taktım adama kafayı buradan New Orleans'a gideceğim neredeyse. Göremeden ölürse, çok üzülürüm, gerçek!

Ben bu Filmi İzlerim!

Resim

Mefisto'ya Açık Teşekkürüm Olsun! :)

Sevgili Mefisto , Sen beni izliyormuşsun ben seni izlemiyormuşum, bugün idrak edebildim. Öncelikle özür dilerim. Benim sanal dünyada belki de tek sevdiğim yazı alanı olan bloga düşkünlüğüm bir kaç gündür çeşitli olayların getirdiği mutluluk ile perçinleniyor. Bunlardan bir kısmı burada anlatamayacağım güzellikte olduğundan aktaramasam da bugün yaşadığım şeyi aktarabilirim. Bugün Mefisto'yu izlemeye başladım. Hali ile yeni bir şeyler yazdığında, artık okuma bölmemde onu da görebiliyorum. Bir video paylaşmış ki ben bunu izleyince, bunca yıldır bu adamı nasıl görememişim, nasıl olup da bir yerlerde denk gelememişim diye başlayan bir oburlukla bütün şarkılarını dinlemeye başladım. Kendime çok kızdım bu kadar geç karşılaştığım için. Gerçekten yok böyle bir güzellik! Ruh halime mi paralel düştü, yoksa başka bir şey mi bilemedim ama hakikaten sanat böyle bir şey. Adam muhteşem çalıp söylüyor. Derin hüznü, gerek sesinden gerek müziğinden seziliyor. Mefisto'ya beni Halil Sezai Paracıkoğ

Pazar Sabahı Neşeleneyim Derken Ağlamak!

Resim
Niye bilmiyorum, dağıldım gittim... Neşelenmek için dinleyecektim şarkıyı gerçekten! Sonra kendimi hüngür hüngür ağlarken buldum! Ama nasıl bir ağlamak, kafayı yiyeceğim. Grandpa Elliott, bu şarkının bombasıdır! Grandpa Elliott ben senin sesine, omuzlarını aşağı yukarı indirişine, şarkı söyleyişine, söylerkenki mutluluğuna ölürüm be! 3.57'deki güzelliğine bakar mısınız? "hmmmm". Nasıl mutlu. Bana Grandpa Elliott'ı bulsalar getirseler bugün. Grandpa bak anlaşalım derim, sen bütün gün söyle ben de dinleyeyim. Sonra da biraz sakalını severim. Mahvetti beni burada. Günahtır.

Erkeğim

Resim
Kitaplığımın yeni gözdesi, evimin erkeği! Çok vahşi, görür görmez vuruldum. :) (kumbara)

***

Birden fazla kadından aynı anda ilgi görmek isteyen erkekler: Sizi sevmiyorum ben. Bundan sonra da sevmeyeceğim. Üzülerek, Bozulduğumdan değil ha; gerçek anlamda a ciz ve ilkel bir duygu olduğu için. Seveceğim erkeğin ilkel yanları olmaması tercih sebebidir. Bu kadar.

***

1-) Bence ibiş çok güzel bir kelime. Bak: "İbiş"  İnsanın dudak şekli falan çok güzel oluyor söylerken. İbiş. 2-) Ben çok sinirliyim. 3-) Bu saçma cümleleri blogumda yayınlayacak kadar çok sinirliyim! 4-) İbiş.

Buffalo 66

Resim
Yazan-yöneten-oynayan ve hatta çalan Amerika'nın asi çocuğu Vincent Gallo (ki güzelsin, hülyalısın adam!). Gallo'ya öncelikli rollerde eşlik eden, bizim Türk Sinemamızdaki Ayşecik'in (Zeynep Değirmencioğlu) biraz daha alternatif versiyonu olduğunu düşündüğüm ve oyunculuğundan da oldum olası hoşlanmadığım Christina Ricci. (Ayşecik'i de oldum olası sevemedim zaten.) Bkz. (görsel belgelere dayalı çalışan bilimsel insan.) Ayşecik                                                                                                                     Christina (Aradaki 7 farkı bulana hiçbir şey de hediye etmiyorum. O denli sevmem ikisini de.) Bu, 1998 yapımı bağımsız Amerikan dramasında; Vincent Gallo, Billy Brown adı ile kendi yarı-otobiyografik öyküsünü sunuyor izleyiciye. Filmin müzikleri oldukça dikkatimi çekti ve daha sonra öğrendim ki filmin müziklerinin büyük çoğunluğu da Gallo tarafından "composed and performed". (buna uygun iki yeterli Türkçe kelime bulam