Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Manasız Yazılar Silsilesi

Resim
Öyle bir sinirli ki gökyüzü anlatamam. Ancak duyan ve gören bilir. Hatta, mmm, şey, bennn... Birazcık korktum! Hayır yalan söylüyorum ÇOK korktum!!! Böyle olduğunda kalbimin üzerindeki bakır tel cızırdıyor. O cızırtı, bütün vücudumu parmak ucumdan başlayıp titreştiriyor. Böyle huylarım yoktu benim, 30'uma merdiven dayayınca acayip bi' kadın oldum çıktım. Yeni yeni huylar, bi' haller, bi' şeyler, artist artist, cano cano duruşlar, lolo yapmacalar, ürkek şahsiyet tumturaklılıkları! (yuh artık! Ne şekilsiz, şemalsiz bir kelime oldu bu.) Yediremiyorum da kendime bir yandan. "N'oluyoruz D. Hanım!" yaklaşımı ile hesap sormaklar beyinde ve de kendi kendine...! Sonuçta korkudan, tamamen bilinçsiz olduğunu düşündüğüm bir hareketle evin tüm panjurlarını 5 saniye içerisinde kapatıp kendimi panjurdan kaleme hapsettim. Şu anda da boğuluyorum! Beni bi Nocturne for Violin paklar dostlar, dinleyip rahatlamalı mı yoksa daha da gerilmeli mi... Klasik müzik genelde gergin bi

Pekiştirin!

Resim
"Aşk insanın şahsiyet ini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir." Dublorün Dilemması - Murat MENTEŞ (veyahut Nuh TUFAN ya da Ferruh FERMAN) :) Dublorün Dilemması, İletişim'den yayınlanmış. Okunması gereken bir kitap ve yazarı 'afili filinta'lardan Murat MENTEŞ küstürülmemesi gereken bir adam kanaatimce. Menteş'e doldurduğu eksiklik için daha önce yaldızlı yaseminler dilemiştim! Şunu belirtmem gerekir ki benim alıntıladığım cümlenin, kitabın şahsiyeti ve bütünüyle pek ilgisi yok aslında. Sadece hoşuma gittiği için bu bölümü alıntıladım. Kitap bildiğiniz fantastişş! Özellikle sıkıntılı dönemler yaşayan ve sırıtmak isteyen kimselerin acil kabilinden eline alması gereken bir kitap. Oldukça sıkıntılı bir dönemimde edindim ve okudum, aslında hala bitiremedim okumaya devam ediyorum. Her elime aldığımda gerçekten eğlendim, kafa

BABA

Resim
Baba! her yılbaşında sana söyleyecek bir tek sözüm var: 'Seni ne kadar çok seversem o kadar çok olsun ömründen geçen yıllar...' Baba! Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım! Ne zulüm, ne ölüm, ne korku başımı eğemez! Yalnız senin elini öpmek için eğilir başım. Babam, ağabeyim, kardeşim, arkadaşım... Nazım Hikmet RAN

Bu Ne Sevgi Ah Bu Ne Izdırap!

Sabahtan beri dinlediğim müzik skalasına bakar mıydınız? Grup Yorum'la başladım Haziran'da Ölmek Zor, Kömür Gözlü Kız, Deniz Koydum Adını derken... Nereden çıktı ki Grup Yorum sabah sabah? Ardından Redd geldi, 'Nefes bile almadan'... Arka arkaya 6 kez dinlenince gerçekten nefes alamamaya başladığım fark edip ufak çaplı bir kriz eşliğinde müziği durdurdum. Daha sonra IAMX. Neden? Çünkü duygular öfkeye dönüşüyordu git gide! 'Bring me back a dog' öfkeme can hıraş yetişen şarkı oldu. Sonra 'I Like Pretending' ... Bana 80'lerin bunalım rock parçalarını hatırlatarak hafif bir rüzgarla esti. En son da 'Heatwave'. Tam olarak şu anda da Chopin!!! Nocturne in G Minor. G minor'un yırtınışı hüzünlüdür hep... İnsan Chopin'i damarlarına iyice yedirmeden ölmemelidir. Dut yemiş bülbüllüğümü de yediğim dutla şenlendirdim. Yanına biraz da kiraz koydum. Cırcır olmak için gösterilmiş bu çaba elbette ödüllendirildi. Son kertede, bu gidişime dur demek için

Ne Güzel Abimizdin Sen Mustafa Topaloğlu!

Efendim, Bugünümü diğerlerinden farklı kılan bir şey vardı ki onu sizlerle paylaşmak isterim. Bugün Kadıköy Adliyesinde Mustafa Topaloğlu'nu gördüm! Beyaz topuklu kovboy modeli çizmeleri, beyaz t-shirtü, beyaz pantolonu ve boya cıvığı simsiyah saçları ile şahane görünüyordu! Bir içim suydu. Etrafında toplanan kalabalığa bakılırsa hala bir kısım popülaritesi varmış, insanlar imza almak için spontane bir kuyruk bile oluşturdular. Hey Allam! Mustafa Topaloğlu imzasını nerede kullanırsınız ki? Sahte çek düzenleyip üzerine bu imzayı taklit edecekseniz tamam yine bir nebze anlarım! Fakat böyle bir niyetiniz de yoksa çok da makbule geçecek bir şey değil yani...Yalnız anlamadığım şu ki yaklaşık 5-6 dakika içerisinde Topaloğlu ve çevresindekiler gayet şen kahkahalarla gülüp eğlenmeye, hatta el ense olayına girmeye başladılar. Ne oldu da bu samimiyet kuruldu, hem aralarında neden ben yoktum? Neden yine dışlanmıştım? Bunlarla içim içimi yerken muhabbeti duyamamış olmaktan dolayı yarım kaldım,

07.08.2010 Babylon Aya Yorgi'ye Gitmeli ama Nasıl Etmeli?

Resim
Benimkiler geliyor!! Hem de çok kısa bir süre sonra. Zaten kaç kere kaçırdım artık gitmek istiyorum. Nouvelle Vague 7 Ağustos gecesi Babylon - Aya Yorgi sahnesinde olacakmış. Takvimime işliyorum, muhtemelen tek başıma gideceğim de asıl derdim dönüş! Olmadı kalırım orada bir yerde, napıyım yani! :) Ya da hiç olmadı gider sahilde uyurum sabaha karşı dona dona. Kaçmaz, kaçmaz...

Kabul Ediyorum Ağır Bunalımdayım...

Resim
Bana birisi sayabilir mi? Günleri yani... Hangisinde biter, nerede durulur, ne zaman yeniden başlar? Ben hangi yazın vurucu Perşembesinde ağlar, hangi kışın çiçek açan Pazartesinde soluklanır, hangi ilkbaharın vodka kokulu Cuma ertesinde yeniden aşık olurum? Sahi ben yeniden aşık olabilir miyim? Hayatımda tek bir adama pek çok defa aşık olan ben! Yeniden? Bugün tam 27 gün oldu. 27 günde önce sağ elimin bütün parmakları, sonra sol elimin kalan parmakları, ardından ayak bileklerim, en sonunda sol göğsüm çürüyüp düşmeye başladı. Nerelere düşürdüğümü dahi hatırlayamıyorum, kafam o kadar bozuk anla! 2,5 yılımızın nihayetinde, yiten bir şeyin ardından hala yutkunarak ağlayabiliyorum. Bu da yeterince açık olarak ortaya koyuyor durumumu... Hala aşığım işte, basit ama bu! Son olarak Mindy'ye(akıl defterim olur kendisi) O'nunla ilgili şunları yazmışım: Tarih : 29.04.2010 Yer : Nevşehir "Bugün Nevşehir'deyim ve it's sunny day! Kalemi özellikle pembe seçtim, içimden bu renk g

Çöpümü mü?

Bu sabah ben arabaya binmek için cebelleşirken elimdeki kocaman çöp torbasını görüp hiçbir kibir örneği sergilemeden avuçlayıp "ver ben atayım" diyen mütevazi insan! Günümün tek güzel tarafı sendin. Bunun için teşekkür borçluyum. Adamın biri(!) uzattığım eli bile tutmazken, senin çöpümü atmayı teklif etmen çok insancaydı!

13. Pazar Günüm

Resim
Bugün sabahtan Titanların Savaşı'nı izledim. Uzun zamandır DVD oynatıcının önünde durup duruyordu. Film nasıldı diye düşününce, eh işte iyiydi diyebilirim. Mitolojik karakterleri oldum olası sevmişimdir, en azından filmde bu vardı. Yani kimisi için şahane bir film olabillir fakat tarz olarak bana pek hitap etmedi. Karşımda izlenmeyi bekleyerek duran o kadar çok DVD var ki o çokluk beni izlemekten itiyor. Ben böyle bir şahsiyetim, 'bir gün param olmaz da alamazsam' korkusu ile (ne salakça bir şey değil mi?) habire DVD ve kitap alırım. Böylece okunmamışlar ve izlenmemişler bir dünya olurken, sürekli olarak da yerlerine yenileri gelir. En sonunda ben aralarından seçim de yapamayarak uzunca bir süre dururum. Benim böyle paranoyalarım vardır. -İşim koşturmaca gerektirdiğinden- Ya bacağım kopar da çalışamazsam ya evime hırsız girip bütün kartlarımı çalarsa da alamazsam diye diye alırım her lüzumsuz şeyi! :) İşte böyle böyle 5 kapılı elbise dolabına sığamaz, 10 bölmeli çekmeceye

Yaşasın Yeniden Rüya Görmeye Başladım!

Genelde insanlar dil öğrenirken o dilde rüyalar görürmüş. Benim şu anda dil öğrenme gibi bir durumum yok fakat dün gece uzun metrajlı bir İngilizce rüya gördüm. İşin tuhaf tarafı çevremde İngilizce konuştuğum bir şahıs yahut bunu gerektirecek bir neden de yok! İngilizce ile ilişkim şu sıralar alt yazılı film izlerken duyduğum ve dinlediğim şarkılardan öteye gitmiyor. Rüyamda oturup saatlerce İngilizce bir film izledim. İşin enteresan yanı; "rüya içinde rüya" da denebilecek şekilde filmin de be(y)nim tarafından çekilmiş olduğu idi. Yani hem rüyayı yönetiyordum hem de filmi! Ah ne güzel. Film süperdi ama filme dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece rüyamda, ağzımı açmış filmi izlediğimi sonra da iki kişinin koluma girerek beni televizyonun önünden kaldırdığını hatırlıyorum. Bu eylem olurken benim hiçbir tepki vermeyişim ve kimsenin birbirinin yüzüne bakmayışı olayı biraz korkunçlaştırsa da fazla önemsemedim. Kan ter içinde uyandığıma göre muhtemelen tuhaf bir film yönetmiştim..

Neden Ben!

Yaz geldi malum. E havalar da ısındı... (E tabi Çelik de değişti!) Yeni taşındığım bu evi o kadar sevdim ki hayatıma kattığı huzur nedeniyle yaşadığım ayrılık acısını da bir yana bırakarak ev faaliyetlerinin keyfini çıkarmaktaydım. Ta ki o zamana, o sesi duyana kadar... Bu dünyada sessizliği benim kadar seven ve seslere benim kadar takan sadece bir kadın daha tanıyorum o da annem. Şimdi ben, bitişiğimdeki komşumun klima motorunun sesi ile kabusa dönmekte olan günler yaşıyorum. Umarım bir an önce 3-4 aylık bir tatile giderler de kurtulurum. Evimde sessizlik diye bir şey yok! :( Her dakikam bir helikopter eşliğinde geçiyor. Delirmek üzereyim... Şayet bu ses gerçekten de o klimanın motorundan geliyorsa, kredi ödemelerim biter bitmez ilk iş onlara yeni ve sessiz bir klima hediye etmeyi düşünüyorum. Bu konuda da çok ciddiyim!!! (Hatta benim bir tane boşta duran klimam vardı doğru yaaaa! Önce yakınlık kurup sonra da bu klimayı onlara teklif etmeliyim.)

Bip!

Götü me ka dar yanı yorum. Çün kü söğü ş yedim. Söğü şü seb ep gös tererek yanışı mı ört bas etm eyi iş sanı yorum.

Ses

Seksi kadın vokalleri seviyorum. Seksi kadın vokal derken kadının kendisi değil; sesinin seksi olmasından bahsediyorum yahu! Bugün Konak'tan büroya yürürken idrak ettim bu durumumu... Camille, Morcheeba'nın solisti Skye Edwards(ki çok sağlamdır), Charlotte Gainsbourg, Jane Birkin, Tülay German, Melanie Pain (bir 'in a manner of speaking' şakımıştır ki ne kadar dinlesem sıkılmam...), Marina Celeste, Bajka, Mercedes Sosa falan filan . . . Ben de böyle şarkı söylemek istiyorum ama utanıyorum. Ne var? Tuhaf ama utanıyorum işte!

Tespit Yaptım Ben!

Resim
Feridun Düzağaç'ın son klibinde Boris Vian'ın Günlerin Köpüğü kitabından mı esinlenilmiş ne... P.S. Favori kitaplarımdandır. Bendeki de görüleceği üzere oldukça viran bir eski baskısı. :) yamuk foto: benden.

Kapı ve Ben

Resim
Ben Murathan Mungan'ı çok severim. Murathan Mungan'ı sevmeyen insanların da niyeyse nazik bir ruhları olmadığı inancındayım. Bunu belki daha önceki bir iki satırımda fark etmiş olabilirsiniz. Üç aynalısı, kırk odalısı derken bir de yedi kapılısını okuyayım dedim. Fakat ilk defa bir Murathan Mungan kitabından bu kadar sıkıldım. 'Çelikçiçek' hikayesi dışındakilerden hoşlanmadım. Çelikçiçek'te de kurgu hataları var gibi hissettim. Hele 'Hamlet ile Hitler'i okurken fenalıklar geçirdim! Hamlet'ten de Hitler'den de nefret ettim. Hatta bu bölümdeki 20-30 sayfayı 10 saniyede okuduğumu fark edince aslında o bölümü okumamaya başladığımı anlayıp daha fazla direnmedim. Tabii okuma alanımın uçak olduğu düşünülünce belki de havada olduğumdan dolayı afa(c)anlar basmış olabilir. Zira yanımdaki tonton çocuk da benim iç çekmelerimden ve "off"lamalarımdan oldukça sıkılmış olacak ki bir ara bana kötü kötü bakmaya başladı. İlk defa kendimi susturamadım. Gerçekt

I'm Here...

http://www.iamheremovie.com/ 30 dakikalık bir kısa film. Eğer izleyecekseniz. Bi' şeyler oldu bana, salyalandım da duruldum, kafamda leylaklar uçuş uçuş. Deliliğe doğru sağlam adımlarla yürüyorum. Bir sonraki aşama tıp dünyasında incelenebilir vakıa mertebesine ulaşmak! Robotic diyorum o diyorum bu diyorum! Ama robotların aşkına da ağlıyorum. Ben aslında artık sinir bozukluğundan ağlıyorum. Beni böyle sevecek robotumu istiyorum!!!

Kıssadan Hisselerim

**Bir gün ben de arka bahçedeki teyzeler gibi şuh kahkahalar atabilecek miydim? Basit gibi gelen bu soru kadın-erkek ilişkilerinin düğüm noktası olabilir miydi? Şayet bu tip kahkahalarla bende öbeklenen o düğümü çözmek mümkün ise ben hiçbir zaman bu kahkahalardan atamayacağımı bir kez daha anlayıp daha da fazla umutsuzluğa mı kapılmalıydım? Helal olsun şu teyzelere; ben onlar kadar olamadım... Belki de önce teyze olmalı insan. Bakıyorum da o teyzelerin kocaları hep çok mutlu. **Verdiğim iki kilo yurt çapında zafer şarkılarıyla kutlanıyormuş. Bu akşam sporum biterken karşıdan gelen bir grup genç tarafından omuzlarda karşılandım. Bando eşliğinde ve İzmir marşı ile beni eve kadar geçirdiler. Konfetiler bazı komşularda huzursuzluk yarattı. Ekolojik dengeyi bozduğum iddiası ile yuhalandıktan sonra koşarak eve kapandım ve ağlamaya başladım. AOÇ yoğurdu yiyip Ankara- Gazi Mahallesi günlerini yad ettim. Bridget Jones da o dondurmaların yerine yoğurt yeseydi anneanne donlarını daha çabuk fırlat

Elim sende!

Buradan söyleyeceğim şu ki şayet bir insanın elinden sevgilisini almaya karar vermiş iseniz önce bir durup düşünmelisiniz! Ben bu adamı/kadını "daha" güzel sevebilecek miyim? Yok beceremeyecek iseniz hiç almayın da o adam/kadın daha güzel sevilmeye, sevdiceği de onu öyle güzel sevmeye devam etsin... Böylece cümle âlem mutlu olsun, sevenler ayrılmasın. :)

Gözümü Açtım Gördüğüme İnanmadım!

Resim
Episode-1 Tortillalar: Gözleri yosun yeşili ve fazlaca belirgin olmakla birlikte insan ırkına benzemek ve aralarına karışabilmek, fark edilmemek için kahverengi lensler kullanmaktadırlar. Tortilla isminin nereden geldiği bilinmemektedir. Fakat tiineyç mutınt ninja törtıls dan esinlenildiği iddia edilmektedir. Kaplumbağaların renginin de yeşilin bir tonu olduğu ve telafuz benzerliği düşünülecek olur ise bu iddianın doğruluk payı fazlacadır. İnsanlar: Tortillalar tarafından imha edileceklerini öğrenmiş ve gerilla tipi mücadeleye başlamışlardır. Bu yolda "ezoyi suyu" formülünün bir kaç laboratuar araştırmasından sonra tamamlanarak işe yarar hale geleceğine inanan iyi kalpli bazı Tortillalar (ya da Tortillalar açısından düşünürsek vatan hayınları!), insanların arasında mücadele etmekteydi. Zira bu Tortillalar kendi ırklarının yok edici yanından hoşlanmıyor, ezoyi sayesinde insanlarla bir arada yaşanabileceğini düşünüyor fakat senato bu düşünceye ikna olmuyordu.

Pazar Günü Hoyhoyları

Saat 5:40 Birazdan evden çıkıp sahil kenarına gideceğim. En çok sevdiğim şeylerden birisi bu saatlerin üşüntüsüdür! Ha böyle diyince bu kadın her hafta sonu bu faaliyeti yapıyor diye sakın ha düşünülmesin. Zira çoğu zaman Pazar günleri kıçımı yayıp yatmakla geçiyor. Hatta son iki haftadır temizlik, ütü, çamaşır gibi işleri bile yapmıyorum. Çok tuhaf bi' hal var üzerimde. Ev o kadar büyük ki bünyeme göre, sanki iş yapmayarak tepki gösteriyor gibiyim. Sadece mutfak ve banyo temizliği (hijyen açısından), bir de oturduğum odanın eline yüzüne bakılır olmasına özen gösteriyorum. Komşularım çok meraklı ve ayrıca sırnaşmaya meyilliler. Bu gidişe bir dur demem lazım yoksa yarın bi' gün kendimi misafirliğime gelecek komşu kadınlar için kısır yapıp çay demlerken bulabilirim. Huh kabus bu! (Aslında bu tarz bir günden bloga iyi iş çıkar. Aklıma yatmadı da değil. Gözlerim parladı bir anda.) Beynimde sürekli Nouvelle Vague inliyor bu aralar. Neden bilmiyorum ama hiç durmadan onları dinliyorum

Den den

*Yaz geldi, karpuz-peynir mevsimi açıldı. Şu sıra Peynirci Mustafa-orta sert ezineden başkasına varmam. *Cover konusunda Nouvelle Vague'dan daha iyisini tanımam! Onlardan önce cover işinin tembelliğin dik alası olduğunu iddia ediyordum. Hala ediyorum ama Nouvelle Vague hariç! *An itibariyle vücuduma yüklenenler: Kalsiyum, demir, çinko, multivitamin B. Sonumun ne olacağı konusunda bahisleri açıyorum. *Yaz şarkılarım hep neşeli! *Dahiliye doktorum çok hüzünlü baktığımı söyledi. Galiba üzüldüm ben. Vahim olan ise bunu iç organlarımla ilgilenen dahiliye doktorumun fark etmesi... *Bu gece Oldies but Goldies var belki tek başıma giderim. *Televizyonu kapadığımdan beri kendimi kirlenmemiş hissediyorum. *Nasıl oldu da sigarayı bıraktım bilemedim. Bu nedenle tavsiye isteyenlere hiçbir şey açıklayamıyorum. Bu durum da yemek tarifini vermek istemeyen fitne kadın durumuna düşürüyor. Sanırım mesele kusana kadar içip "NEFRET ETMEK!" *Spora gitmek istiyorum ama üşeniyorum. Üşendiğim şey