Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

A Bout De Souffle - Serseri Aşıklar

Resim
"Mutlu aşk yoktur!" - " Mutsuz aşk yoktur!" ikilemi içerisinde gidip gelen (ne kadar tanıdık !) , Fransız yeni dalga sinemasında* devrim niteliğinde filmler listesinin ilk sıralarında yer alan (* burada nickime atıf yapıyorum : nouvelle vague ), Jean Luc-Godard eli-gözü-aklı ürünü, (Yeri gelmişken söyleyeyim: Bendit'in Godard'a yazdığı mektuptaki "hepimiz izne çıkmış ölüleriz" sözü her daim aklımın köşesindedir.) 1960 yapımı, (60'lara oldum olası hastayım zaten!) Yatak sohbeti sahnesinde bu bir film mi gerçek bir anın habersiz çekimi mi dedirten, (bu noktada oyuncuların yeteneklerine, özellikle de Seberg'in kısa saçlarına bir kez daha hayran olunur.) Çıplaklık göze sokulmadan da erotizmin tavan yapabileceğinin kanıtı, (Belmondo, Seberg'e "t-shirt ünü çıkart!" diyip dururken hissedilir had safhada!) Film boyunca içilen sigara deryası ile bünyede duman isteği yaratan, (sigarayı 7 ay önce bırakmıştım ben ya!) Aniden kesilen s

?

www.kacsantim.org

Karınca

... Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua, ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya; katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya. Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya. ... Birhan KESKİN

Bazen Nedenli Bazen Nedensiz...

Resim

Haftanın Nouvelle'i!

Ben Travis'i fazla sevmem ama  Last Train'i  dinleyip çoook hüzünlenmişliğim vardır... Haftamın nouvelle'i olsun madem!

Yerini Biliyorum!

'Ah Tamara'dan, 'Oh Papatya'ya giden yollar... İşte biz aşkı, o arada kalan zamanda yitirdik.

Pembe Bir Burnun Dayanılmaz Çekiciliği!

Resim
İşte uzun zamandır gördüğüm en yakışıklı ve karizmatik beyefendi! (Beyefendi mi bilmiyorum ama ben öyle hissettim.) K endisine görür görmez vuruldum, bir kaç dakikadır aşk yaşıyoruz. Bakışıyla günüme neşe kattı! Sizinkine de katsın diye paylaşıyorum.                                        :)                                                                 Daha fazlası  için:   http://www.flickr.com/photos/nekoyanagi/

Anne Ben Filozof Oldum!

Karar verdim: Yenilgi, hırs ile doğru orantılı. Bu felsefik (!) sonuca tavla oynarken ulaşmış olmam ise tamamen konumuzun dışında! Ayrıca 6-3 yendim! :)

Kiraz Tadıdır Bizi Hayatta Tutan!

Resim
Hayatımın kaçıncı bardağından dudağımda kalan bu tat? Önceleri insana güzel gelir: şarabın tadı mesela.. Ya da ilk duble rakının! Dost sofralarında ve yahut sokak arasında içmekte olduğunuz meze masasında. İyi pişmiş bir vicdan bile vardır masanızda. Tüm hesaplaşmalarınız, didişmeleriniz, kendinizi yiyip bitirmeleriniz... Tüm bunlar karın doyurur! Masadaki mezeler dostlarınıza kalır böylece. Ardından hayatınızın en güzel muhabbetine yaklaştığınıza inandırırsınız kendinizi; hep ama her seferinde. Şu yıllar yılı unutamayacağınız; en keyifli ve unutulmaz gecelerinizden biri olacağına ikna olursunuz! Sonra bir bakarsınız... Herkes akıp giderken, sizde iki damla yaş durur. Dolayısıyla siz de o iki salak damlanın durduğu yerde durursunuz; göz pınarlarınızda... Devamla... Sarhoşluğa doğru bozulur; mide, ses, heves... Böylece o gecenin de hayatınızın en güzel muhabbetini içeremeyeceğini çünkü en başta kendinizin güzelliğinizi yitirdiğinizin ayırdına varırsınız. Sorun başlı başına sizsinizdir

***

Cumartesi günleri çalışmayı kim çıkarttıysa bi' gitsin ya!

Sinir Harbi!

Fizy listemden, en sevdiğim Paganini'lerimi kim sildiyse O'na çok sinirliyim! Sadece bunu söylemek istedim. Sadece bu!!! Çünkü O'nun yüzünden her gün mutlaka dinlediğim o güzelim şarkıyı duyamıyorum!

Ters Perende* Atabilen Sere Serpe Bir Kedi Olabilmek!

Resim
Şu hayatımda imrenerek baktığım pek az şey oldu sevgili kirvem! Hatta şöyle bir düşünüyorum da iki şey olmuş... Hemen paylaşmak lazım: 1-) Ters perende atan insanlar, (Bir gün bunu yapabilecek vücut yapısı ve atletikliğe sahip olursam kesinlikle videosunu çeker, bir şekilde tüm dünyayla paylaşırım. Çocukluğumdan beri içimde uktedir ya! Rüyalarıma, hayallerime girer. Bir şekilde kendimi hep ters perende atarken düşlerim. Ters perende atabilen insanlara kimi zaman hınç kimi zaman sevda ile bakarım. Bu ters perende işini halledebildiğim gün hayatımın sırrına erecekmişim gibi geliyor niyeyse... Gerçi bu iş için hiç çaba sarf etmediğimi bilmeniz benim ciddiyetimi sorgulamanıza sebep olabilir ama yine de söylüyorum işte, denemedim. Nasıl denenir ki?) 2-) Dünya derdini çoktan bırakmış, sere serpe yatan kediler. Her yere, her yere yatarlar! Hep de mutludurlar. Araba üstlerine, cam diplerine, ağaç kovuklarına, insan bacaklarına, hasır sepetlere, çöp kutularının içine ve saire ve saire... Be

Yazamazken Söylenenler

Şu sıralar yapmayı en sevdiğim şey sırtımı kalorifere dayayıp, üzerinde oturduğum minderde hayaller kurarak kitap okumak... Kocaman, pofuduk, iki tane filli minderim var! Ha bu arada, ben fillere hayranım. Çocukluğumdan beri çok severim sırtımı sıcacık kalorifere dayamayı, tuhaf bir güven duygusu verir. Üşümemek isteğinin gerçeğe dönüşünün yarattığı bir güven belki... Gelin görün ki bir an sonra, okumayı bildiğim için, ısınabildiğim için, barınabildiğim bir evim olduğu için ne zaman sevinecek olsam ya da ne kadar şanslı olduğumu düşünsem; diğer yanım bundan utanıyor! Ben tüm bunları yaşarken sokakta donarak öldüğünü bildiğim on binlerce insan olduğu için. Sonra bunu düşünüp içimde bir şeyler cızırdarken (ki hep öyle oluyor, benim iç hatlarımda bakır bir tel var sanki: topuktan-kalbe), yaşadıklarımın tadı kaçıyor. Ve ben işte yine öyle bir andayım. Kalbim buruk çünkü dışarısı gerçekten ama gerçekten ÇOK SOĞUK! Tek bir canlının bile üşümeyeceği günlere...

Bu Aralar Suyu Özledim...

Resim
Suyun boğuk fakat huzur veren seslerini duyabileceğiniz fotoğraflar Elena Kalis'ten... Ben onlara bakarken bile mutlu ve suyun derinliklerindeyim! Siz de yapar mısınız? Durgun ya da akan bir suyun altında, karşısında, içinde, yüzeyinde saatlerinizi geçirir misiniz? Ben sıkça yaparım. Bundan daha sade bir arınma şekli olamaz! Mesela şu kız çocuğu gibi başımı suya bırakıp güneşi görmeye çalıştığım çok oldu. Bunu yaparken gözlerimin tuzlu suda yanması da cabası! Ne var ki gördüğüm güzellik çektiğim acıya değerdi. Ötesini düşünmedim. Yukarıdaki fotoğraftan sonra aklıma bir an Paul CELAN'dan şu satırlar geldi... "Sen ölümdüm Seni tutabildim Her şeyi yitirirken..." Ve ardından şöyle tamamlandı benim sustuklarım: Yine de kapanışı küçük bir kız çocuğunun kararsız gülümsemesi ile yapıyorum. Ve beyaz çiçeklerle size de kendimden arta kalan bir şeyi anımsatıyorum; umut. Hani şu yitirmemeyi tuhaf bir şekilde düstur edindiğim şey... Elena Kalis fotoğrafları kadar mavi olalım diye

Siz Hiç?

H er yeni gün, düzenli şekilde, şahsınıza tirbuşon misali sokulan bir lafı okumak nasıl bir şey bilir misiniz? Ben biliyorum. Çünkü her gün düzenli şekilde bana sokulan lafları okuyorum. "Sana laflar hazırladım!" cümlesinin uygulamalı eğitim dersini alıyorum.  Sanal dünyanın lanetlerinden biri de budur. Acınızı bile doğru düzgün yaşayamazsınız. Eskiden, "Acaba nasıldır?", "Acaba benden nefret ediyor mudur?" diye kendi kendimize sorarken, artık bu cevapları bizzat birinci ağızdan fakat dolaylı yollardan alırsınız. Hatta muhtemelen bir süre sonra ne kadar muhteşem yeni aşklara yelken açtığını falan da öğreneceksinizdir. Şöyle söyleyeyim: Bu şey, haddinden fazla yorucu... *** Benim ne twitter'ım, ne msn'in, ne de facebook'um var! İnanın bu şekilde çok mutluyum. İçinde bulunduğunuz şeyin ne büyük bir pohpohlama kumpanyası olduğunu öğrenmek istiyorsanız iletinize hiçbir sebep göstermeden "Çok acil 56.000-TL'ye ihtiyacım var. Zor durumdayı

Benden, Beni İstiyorum Çünkü:

Bir elmanın çekirdeğini acıtarak oyar gibi Çirkin bir elin açlığında bir vücudu soyar gibi Bir düşü kimsesiz, öylece kenara koyar gibi Çıkarttım attım içimdeki seni... D.

Güle Güle

Dün Eskişehir'deydim, Bugün İzmir'deyim, Yarın İstanbul'da olacağım, Sonraki gün de Ankara'da... Ben napıyorum sorması ayıp? Bir "dur"u yok mu bunun? Bacaklarım ağrıdı yol gitmekten. Bundan 20 yıl sonra dizlerimde oluşacak hastalıkların müsebbibi kim olacak? Yoruldum! Hem blogumu da ihmal ediyorum böyle olunca; spor bile yapamıyorum, kek ve poğaça yemekten, kötü çaylar içmekten gına geldi!!! Neyse kusurumuza bakılmasın. Yokluklar, çokluklara gebedir! Dönüşte bol bol yazarım artık... (Ha bu arada çocukluğumdan beri "Allah'a ısmarladık" diyemem, ben giden de olsam kalan da; "güle güle" demeyi severim.)

Yakınma

Resim
Hayao Miyazaki saflığında sevmeyi özledim! Bu kadar.

Kara Güneş'le Gelen...

Resim
Oktay Üst'ün kemençesini çok seviyorum. Kara Güneş'i de... Kara Güneş, yıllar önce Ankara sokaklarında mutlulukla yürürken ayaklarımın altında çatırdayan sarı yaprak sesleri kadar yakın bana. Kentin soğuk duvarlarını yıkabilmek için müzikle ısınıyordum galiba; bunu bizzat Kara Güneş ahalisine de söyledim! Bakın bir de şimdi beni utanmadan taa nerelere, hangi zamanlarıma götürecekler... *** Müzik, çocukluğumdan beri bana uzanmış, beni en çok ısıtan eldi... İçime kapanık bir çocuktum ben, hala öyle miyim bilmiyorum. (Üstümden atamadığım bir utangaçlık ve aynı zamanda bunun tezatı olan bir utanmazlık sahibi olduğum kesin!) 5 yaşındaydım; parmaklarım birbirine bile zar zor kavuşurken babamın iş nedeniyle gittiği bir yolculuk dönüşü bana hediye getirdiği klavyeyi görür görmez çıldırmış, ilk defa gördüğüm bu aletin tuşlarına basmaya başladığımda rivayete göre birdenbire "Oy Oy Eminem" i çalmaya başlamıştım. (O yıllardaki favorim, neden bilmiyorum ama bu türküymüş, sesimin

8 Gün!

Resim
Tam 8 gece 9 gündür kendi hayatımın dışındayım. Nasıl dersen; sığınmak istediğindeyim fakat babamın kollarında, annemin kucağında değilim bu sefer. Üzgünken ve kimseyi sevmiyorken kaçtığım yerler buraları, onlar bile bilmez. Babam demişti ki bir vakit: "Annenin rahminden benim ellerime düştün sen! Adın Duygu olsun istedim. Adın gibi yaşa istedim." O bunu söyleyene kadar, bir kere bile sormamıştım adım neden Duygu diye... Sadece her kaçışımda annemin rahmine geri döndüm, cenin pozisyonuma! Babamın güzel, yorgun, kara ellerine düşmeden tam önceki vakte! Belki bu yüzden hala uykularımda cenin pozisyonunda uyumayı seviyorum. Bacaklarımı karnıma çekip başımı yavaşça kıvırdığımda herkesten saklanabilirim sanıyorum! *** Hani şu en bilindik el hareketini çekebilen orta parmağımda, ısırarak bir kaç gün önce açtığım yara canımı yakıyor, hatırlattıklarıyla birlikte elbet... Ne zaman kendime sinirlensem ya orta parmağımın ya da baş parmağımın tırnağını kopartıyorum. Kendime acı verecek y

Nefretin Doruklarındayım!

Emre Aydın'ı oldum olası sevmedim. Hatta ilk dinlediğimde "aha şaka olsa gerek bu, hani lisede dalga geçtiğimiz söyleme tarzı vardı ya adam resmen tutmuş o şekilde albüm yapmış" diye düşünmüştüm. Çok dalga geçilir yazık, bu ne ola ki böyle demiş idim fakat şimdi anlıyorum ki ben bir satış-pazarlamacı olsam şirket batırabilirmişim. Çünkü benim dalga geçilir dediğim şahıs aldı, yürüdü, gitti... Ama ben "şşş" "şşş" şeklindeki söyleme tarzına hala deli oluyorum ve bunu herhangi bir şeyin değiştirebileceğini de sanmıyorum! Bütün kelimeleri ağzında şişire şişire kelimelere ne olduğunu şaşırtıyor adam! Ya tamam sevene saygım var, dinlesinler, çocuk da müzik adına çaba gösteriyor bu ayrı mesele ama bir yerde durmak lazım!? Bu ne arkadaşım! Alt komşum iki gündür bana zorunlu Emre Aydın dinletisi yapıyor!!! İşin garip tarafı bu alt komşu, kendileri hakikaten şahane piyano çalan bir insan. Kıskanmıyor değilim! Hatta o piyano çalarken tamamen bir sessizliğe bürünü

Aklıma Gelmezdi; Mimlenmişim! Ben de Mimledim ama Kimi?

Resim
Bugün İstanbul'dan şehrime döndüm. Daha ilk adımımda ve sonra pencereden dışarıyı izlerken ne kadar küçük bir şehirde yaşadığımı anladım bir kez daha. Huzurlu ve küçük olduğu için sevmiştim bu şehri, kendime böyle fısıldıyordum her seferinde ya da neden İstanbul'a yerleşmiyorsun diye soranlara; "ben hormonlu sahil kasabamı seviyorum ve burada mutluyum" diye böbürleniyorum her seferinde. Küçük ve mutlu bir hayatım olsun istemiştim hep. Bu yüzden kalkıp Ankara'dan İzmir'e göçtüm... Hayatımda yapamayacağımı düşündüğüm ilk şeyi böylece yaptım, benim için önemli idi! Çünkü bundan 6 yıl öncesine kadar "Ben Ankara'dan başka hiçbir yerde yaşayamam." diyen ve -inanmayacaksınız ama- Ankara'ya şiirler bile yazmış bir insandım. Oysa Ankara değildi güzel olan, oradaki dostluklarımdı. Ankara'da kurduğum dostlukları bir daha hiç kuramadım. İzmir'in en sevmediğim yanı bu oldu. İnsan neden güzel bir hayatı bırakıp yalnızlığı seçer konusuna şu anda hiç

Hoşçakalın Demeden Gitmem!

Yokluğumun mesulü İstanbul, Zahirimin kederine sebep zamandır! Ben yokken, siz varolun! Gelince yoklama yapacağım! :) Hoşçakalın. Umarım yazacak bir şeyler biriktirebilirim...

KÖRebe!

Resim
Gecenin ilaçlı uykusuzluğunda, kadın! Dudağının duasında, fısıltı! Fısıltının saklambacında, şarkı. Şarkının yüzünde, adam... D.

Biliyorum!

Biliyorum! Son zamanlarda bloguma hiçbir şey yazmadığımı, sürekli edebiyat seçmeleri yapıp, şarkılar ekleyip kenardan izlediğimi, blogger camiasında bu hallerimin "tembellik"le suçlanacağını, her bloggerın bloguna bir vakit bu tip "yazamıyorum" yazıları yazdığını, bol kremalı ekler yiyince pişmanlık duyacağımı, gece vakti çaylarından sonra uykusuz kalacağımı, ilaçlarımın midemi haşat ettiğini, uyku düzenimin allak bullak olduğunu, bazen suskunlukla barışmak gerektiğini, hepsini, hepsini biliyorum! Biliyorum da bilmek yetmez insana bazen. Bile bile yapılır bazı şeyler. Bile bile yapınca zevki çıkar. Bile bile düşeriz kuyulara, bile bile gireriz balçıklara, bile bile süreriz kötü izlerini hayatın. Bu yüzden, bile bile yaptığım şeyler için söylenmiyorum kendime. Bile bile yapılanların sorgusu olmaz. Aksın gözümün nuru aksın bundan böyle kör baksın diye yakarışlardayım! Şener Şen'i bile özlemişim ötesi var mı? Böyle bir geçmiş zaman olur ki özlemindeyim... Kafam uz

ŞEHİR

Resim
... Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın, aynı mahallede kocayacaksın; aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka bir şey umma- Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte, öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de. KAVAFIS  

Salı Gecesi Hüznü

Tek bir şarkıdır Salı gecesinin hüznü... Yeter de artar! Hüzün istiyorsanız dinleyin. Yoksa boşverin. Arid-You are Live 2003 versiyonu elbet. Orijinal versiyonunda bu hüznü bulamazsınız. I want to live with you In your beds of bliss I want to hide out In your tenderness I want the world to be Made complete On your life I will feed You are The summer rain You are What I can't explain You are The hurt inside You are What I cannot hide It's freezing you You're frozen still Memories Come flooding in Turn the reel Oh reverse the past Are you trying to make This moment last? You are The summer rain You are What I can't explain You are The hurt inside You are What I cannot hide I want to live within I can't live without I want to build it up So it can break me down I am gonna let him have His way with you Do all things that I wanted to You are The summer rain You are What I can't explain You are The hurt inside

A Ş K !

Resim

Cumartesi'nin Müziği!

Resim
Tüm Mrs. Cold'lar için bugünün nouvelle'i geliyor! Mutlu bir Cumartesinin teminatıdır bu şarkı! ;) Örneğin ben işyerimde küflenmemek için -tıpkı peynirleri strech filme sarar gibi- kendimi bu şarkı ile strech filmliyorum! Dinleyin, sektirmeyin: Hey babyyyy Mrs. Cold Yerim!

Mutluluğu Anlatma Sanatı

Resim
Aylar önce bir gün ofise girmek üzereyken rastlamıştım onlara, güzel bir bahar günüydü... Kara bir delikten hep bir avaz bağırıyorlardı varlıklarını belli etmek için. Tam da bu fotoğrafı çekmemden iki gün önce el birliği ile kurtarılmışlardı şeker şapşallar! Oradan bize seslenirken o kadar korkak ve tedirgindiler ki... Ben bu fotoğrafı çekerkenki şımarık halleri, yaşamayı ne kadar sevdiklerinin en güzel kanıtıdır. Üstelik bunu hiç konuşmadan ve hareketsiz olarak anlatabiliyorlar! Biz insanlar beceremeyiz bunu sanırım...Uyurken bile bu kadar mutlular işte ötesi var mı! Zaten kedilerin dudaklarına mühürlenmiş gülümseme kadar güzel olan çok az şey vardır dünyada... Ha bir de yavru kedilerin yumuşacık pembe patileri vardır öyle güzel hissettiren, bebek ayakları gibidir. Dünyaya ayak basmamış, nasırlaşmamış, bilgisiz patiler. Yer yurt görmemiş, acı çekmemiş, henüz aç kalmamış, tekme yememiş ayaklar. Severim ben sizi.

Geçmiş İzleri

Resim
Ankara'da büyüdüm ben. Bu yüzden Ankara'nın adı ne zaman bir şarkıda anılsa ya da bir romana, öyküye mekan olsa kulak kabartırım, sus pus olurum. Sevgi Soysal'ın Yenişehir'de Bir Öğle Vakti adlı kitabını uzun zaman önce okumuştum. Hatta şu da itirafım olsun; bir gün durup dururken 'ben neden hiç Türk yazar okumuyorum, bu ne yaman çelişki, mal mıyım ben, kahrol akıl' diyerek Türk yazarlara yöneldiğim bir dönemde okumuştum. Soysal'ın okuduğum ilk kitabı olduğu için; adını duyduğum an Ankara gelir aklıma. Şu sıralar yine Sevgi Soysal düştü aklıma, niyeyse... Ankara'yı mı özledim ben acaba? Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'nin fonu Ankara'dır, eski Ankara, bugün itibarı ile memleketim diyebildiğim tek yer belki de. İzmir'de doğdum, Ankara'da büyüdüm, kökenim Çerkes(miş), baba tarafım Van'lı, döndüm dolaştım doğduğum yerde; İzmir'de yaşıyorum ama nedendir bilinmez kendimi en çok Ankaralı gibi hissediyorum. Hayatımın en güzel yıllarını o

MARKA's Patisserie - İZMİR

Gurbet elde garip anam oy, Gurme oldum degüstatör oldum ben oy, Vedat Milor'un tahtına da canım, Baş koydum döt koydum ben oy, Bir cheesecake'in dört de eklerin narına, Ozan oldum, seyyah oldum ben oy, Oy dağlar oy. Yerel Yayın Kuşağımda bu hafta, İzmir-Bostanlı-Karşıyaka-Nergiz hattında ikamet edenlere hitap edebilecek müjdeli bir haberim var! Yeni keşfimi, bu küçük lezzet sunağını gururla afişe ediyorum! Marka's Patisserie Yeni yapılan metro hattı civarlarında, Nergiz'e doğru giderken küçükçük, şekilsiz, şemalsiz bir pastane Marka's. Geçenlerde önünden yürüyüp giderken, ne saçma bir isim bu, insan niye böyle bir isim koyar ki ne kadar manasız diye düşünmüş ve bu düşünce ile öylece geçip gitmiştim umursamadan. Bu akşam niyeyse eve yürürken bir şey dürttü beni (ki hakikaten tatlı ile aram yoktur ama bilmediğim, yemediğim nane de yoktur), şuradan bir şeyler alayım diye içeri girdim. Ahh be yaa bir kere o ne tatlı bir ustadır, o ne boncuk iki gözdür, gayet şatafatsız