Acemi Öykü - 1

(D)erya, isteksizce kolundaki saate baktı... Zaman değildi baktığı, akrep ve yelkovanın üzerinde narin adımlarla süzüldüğü sedefli zemindi. Bir an için, küçük yaşlardan beri parıldayan her şeye tuhaf bir ilgisi olduğunu fark etti ve ardından bir hatıra ile sarsıldı...

***

İlk okul sıralarındaydı... Çizgili defterinin kenar süsleri zincirleme şekilde ilerlerken sonlara denk gelen bir tanesini “yeterince” düzgün işlememiş olduğuna karar verdi. Kendine kızdı; çocuk aklı bu ya işte! Tüm sayfa boyunca baştan sona süzülen bu şahesere son kez göz kırptı ve görüntünün bütünlüğünü hakladığı için en alttaki süsle birlikte kendisini de cezalandırmaya karar verdi. Sadece hatalı olan sonuncuyu silebilecekken emek emek işlediği tüm kenar süsünü silip, küçük elleri ile hiçbir iz kalmayıncaya dek yok etti. O, hiçbir iz kalmadığını sanıyordu daha doğrusu...

Kişiliğine ve ilerleyen yaşlarda yaşayacaklarına ilişkin ilk ipucu bu kenar süsündeki hikayede saklıydı!

Yeşil renkli, kötü kokulu silgilerden her daim nefret ettiği için, kenar süsünü sildiği arı mayalı, sakız kokulu, pembeli sarılı silgisinden salınan esinti ile bir kez daha gurur duydu. O kadar hızlı silmişti ki sayfayı, silgi kırıntıları kocaman burgular haline gelmiş ve hareketin hızı ile oluşan ısıdan sağ elinin işaret parmağı yanmıştı! Acı çektiğini belli etmedi, acısını belli etmeyi hiç sevmezdi. Bu durum bebekliğinden bu yana doktorların da ilgisini çekmiş; anne ve babası doktorlardan, kızlarının acı eşiğine dair “inanılır gibi değil!” övgüsünü defalarca duymuştu. İyi de bununla ne yapılabilirdi ki? Kızlarını sirklere teslim edip durumu ticarete mi dökmeliydiler -hmm 8 yaşında bir ateş dansçısı dikkat çekici olabilirdi- ya da Guinness Rekorlar kitabı eşliğinde kayıtlara geçecek, gün görmemiş acı eşiği denemeleri mi gerçekleştirmeliydiler? Kısacası bu, işe yaramaz bir özellikti!

Anne ve babası bu durumun, ileriki yaşlarda yaşayacağı acılar için önceden hazırlanmış bir beden düzeneği olduğunu ise hiçbir zaman öğrenemeyeceklerdi.

Derya, okula başladığı ilk günden bu yana düzenli şekilde silgi artıklarını biriktiriyordu. Sayfalarda birikenler, ahşap sıraların oyuk kısımlarına saklananlar, ev ödevinden arta kalanlar, yerlere dökülenler, arkadaşlarınca hediye edilenler, babasının gizli gizli yastık kenarlarına sakladıkları, hepsini ama hepsini büyük bir şevkle biriktiyordu! Kimin kendisini sevip kimin sevmediğini bile bu sayede anlayabiliyordu.

1-) Doruk kendisine aşıktı mesela,
2-) İrem onu hiç sevmiyor,
3-) Yaman ise öğle yemeklerine ortak olmak istiyordu!

Hayat döngüsü içerisinde kendisine zarar verecek olan üç temel taşı bu basit oyun ile öğrenmiş oldu:

1-) Aşk
2-) Haset
3-) Menfaat

Öğrendiklerini unutmamayı başarabilse, bugün bütün bunlar başına gelmemiş olurdu!

Yorumlar

  1. Çok güzel detaylar var bu öyküde. ÇOk sevdim.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Vladimir! Başladım bir şeye ama ilk başladığım andaki ruh halini korumam gerekiyor devam edebilmem için. Trans haline geçmeyince bütünlüğü sağlamayı beceremiyorum. Umarım o hali kaybetmeden öyküyü bitirebilmeyi başarırım. Aksi takdirde rezillik diz boyu olur! Blogu da kapar giderim artık. :)

    YanıtlaSil
  3. Şimdi biraz önce bir şeyler yazdım ama kelime doğrulama yaptım mı hatırlayamadım. O yüzden bir daha yazıyorum... Öykün hoş, merak uyandırıyor... Yalnızca bir fikir olarak daha en başında sonuçlara ilişkin sebepleri bu denli bonkör kullanman belki ilerde seni zorlayabilir diyebilirim. Ama altından kalkacağına inanıyorum. Ayrıca (D)erya'nın (D)'leşme serüvenini izlemek de oldukça merak uyandırmıyor değil...
    Sevgiyle...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kör Hırsız Aşık

Karton Adam

Pazar Günlerinin Şahı; Eylül Ayının ilk Pazarı!