Elmayı dilimledim ve bir dilimini O’na doğru uzattım. “Yer misin?” Omuzlarını hafifçe yükseltip başını yana eğerken “Eşkise men yemenem.” dedi. O’nunla ve çocukluğunu ele veren gözleriyle bu denli yakın mesafedeki ilk buluşmamızdı. Kullandığı bazı kelimelerdeki Azeri şivesinin baskınlığını ve bakışlarındaki kötülüğe hiç değmemiş -sandığım- o parlaklığı ne kadar da geç fark ediyordum, doğrusu biraz utandım. Anlaşılan o ki aramızdaki yaklaşık bin üç yüz kilometrelik mesafe, beni duygusal bir bağlantı kurabilmekten de uzak kılmıştı. O gün, yirmili yaşlarımın başında, babamın ağzından hep uzak hikayelerini dinlediğim tuhaf bir diyarda, Van’daydım. İzmir’de doğmuş, Ankara’da büyümüş, şehir çocukluğu konusunda hakkını vermiş bir şehir çocuğuydum. Herhangi bir meyve ağacını bir diğerinden ayırt edebilecek bilgiye sahip değildim mesela. Fakat hakkını da teslim edeyim; bahçelerde, sokaklarda kan ter içinde oyunlar oynayabilmiş, apartman bahçesindeki renkli çiçeklerin taç yapraklarını kopart
Heey! O kılçıkları seviyordum ben! Ama yukarıda ki resim de güzel olmuş.
YanıtlaSilSen bu resmi geçen sene bir şiir ile birlikte paylaşmıştın yanılmıyorsam bloğunda. O zaman da sevmiştim ama...
Görüşmek üzere
sevgiyle...
Emektar kılçıklarımı ben de çok seviyordum! :( Neredeyse 2,5 yıldır da birlikteydik ama neden bilmiyorum dün ilk defa kalıcı bir değişiklik yapmak istedim, tabii ne kadar kalıcı olur bilemiyorum. Benim sağım solum belli olmuyor biliyorsun, sıkılgan insanım neticede. :)
YanıtlaSilBu arada Vuslat hafızana bir kez daha hayran kaldım. Evet Kavafis ile birlikte şuradalardı.
YanıtlaSilhttp://nouvelletalks.blogspot.com/2010/11/sehir.html
Hayırlı olsun blog resmin..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
YanıtlaSilKendime güldüm.. Balık kılçıkları kaybolmuş, kaybedilmiş diye üzüldüm de neler yaptım. hay bin kunduz diyeyim, gülelim benim şapşalozluğuma..
YanıtlaSilHayırlı olsun, tebdili mekan bir ferahlama getirir mutlaka..
:) Bence çok ince bir davranıştı ben kılçıklarımı görünce çok mutlu oldum! Tekrar teşekkürler.
YanıtlaSil