Oğuz Atay ile ilgili Problemlerimi Çözme Zamanı Geldi!
Bazen hiç tahmin etmediğiniz insanların, sizin hakkınızda bir şeyler bildiğini öğrenmek şaşırtıcı ve tedirgin edicidir! Dün bir güzel insan topluluğu içinde, bir ağabeyim Oğuz Atay'ın "Tehlikeli Oyunlar" kitabından söz açtı. Sonra bana dönüp "D. siz okudunuz mu?" diye sordu. "Hayır, maalesef!" diye yanıtladım. Bu ana kadar her şey normaldi. "Nasıl olur?" şeklinde bir tepki verdi şaşırarak. "Neden?" diye soruverdim. "Sen nasıl okumazsın, inanamıyorum!" dedi. Daha da yerin dibine girdim... Magmaya doğru yol aldım. "Sen bizim kitap kurdumuzsun, kesin okumuşsundur diye düşünmüştüm." dedi. İyi de benim kitaplarla bu kadar haşır neşir olduğumu nereden biliyordu. İlk kez karşılaştığım bir insan, Ankara'dan geliyordu ve elimde herhangi bir dergi, kitap görmüşlüğü de muhtemelen yoktu. Zaten kitaplarımın görülmesi de mümkün olamaz, bu yüzden kendime büyük çantalar alıyorum.
Acaba blogumu mu keşfetti diye düşündüm ama bu da olamaz... Adım sanım, ismim cismim yok ki meydanda! Peki "nouvelle ya da D. kod adı! Yok yok "nouvelle" ve "D." takıntımı bir ben bilirim. Üstelik bu blog kitaplar üzerine kurulu bile değil!
Geleyim devamında gelişen mevzuuya. Evet gerçekten hiç Oğuz Atay okumamıştım! Üstelik de Bir+Bir'in(favori dergimdir!) bu sayısında "Oğuz Atay okuyanla okumayan bir olur mu!" cümlesine gözlerim ilk temas ettiğinde de beynime lazer kılıcı ile doğrultulmuş bir sancı girmişti. Utanıyorum evet kendimden utanıyorum!
Hemen İzmir-Alsancak Yakın Kitabevi'ne yönelip Oğuz Atay-Tehlikeli Oyunlar kitabını aldım. Tutunamayanlar'ı seçmemekte şu an için esaslı bir sebebim vardı. Çünkü okuduğum yazıda, Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'daki romancılığının çok daha üst düzeylerde olduğu iddia ediliyordu. Ayrıca Tutunamayanlar ile ilgili de pek hoş hatıralarım yok!!! Elinde her gece bu kitapla uyuyan bir adam tanıyordum! Bana değil; kitaba dokunuyordu ve bu durum beni çileden çıkarıyordu... (sevmemek için çok esaslı bir sebep!)
Ardından bir sürpriz daha! Bir+Bir'de okuduğum tiyatro ekibi Perşembe günü İzmir'deymiş. Kitabevinde rafa uzanamadığım için yardımcı olmasını istediğim çocuk, bu önemli bilgiyi vererek oyunun çok iyi olduğunu söyledi ve bir de rezervasyon numarasını elime tutuşturdu! Şaka bu, ben uyduruyorum, bu kadar şey denk gelemez değil mi! Kendimi herhangi bir Paul Auster kitabının içinde gibi hissediyorum! Bir el beni ısrarla Oğuz Atay'a çekiyor. Arayıp eğer yer varsa mutlaka bu oyuna gideceğim.
Şimdi Tehlikeli Oyunlar'ı (ki bence adı ve kapağı çok güzel, ayrıca sade!) kitaplığımın sol köşesindeki 3. katta ayırttığım yerine koydum. :-) Bir süre orada dinlenecek, dana eti misali terbiye edilecek. Çünkü benim ona psikolojik olarak hazırlanmam gerekiyor. Deli miyim ne? Yok değilim, kitap okuma sürecim hep böyle başlıyor, öyle gelişigüzel seçemiyorum. Deli değil sorunluyum...
Bazen telaşlanıyorum, şu hayatta hangi şeye yetişeceğim diye. Bu duygu beni boğuyor, boğdukça hiçbir şey yapamamaya başlıyorum. Hangi memleketi göreceğim, hangi kitaba hangi şarkıya yetişeceğim, hangi filmleri görebileceğim, kendime ait hangi hayat seçeneğini yaşayacağım, el kadar ben hangi yöne koşacağım?!?!
Yorumlar
Yorum Gönder